MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen tapu iptali, tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; -KARAR- Dava, sahtecilik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.Davacı, .... Müdürlüğündeki bir takım tapu memurları ile emlakçılık yapan kişilerin elbirliği ile bilgisi ve iştiraki olmaksızın maliki bulunduğu 502 parsel sayılı taşınmazının sahte imza kullanılmak suretiyle el değiştirdiğini öğrendiğini, son kayıt maliki davalının da kötüniyetli olup hiç bir bedel ödemeksizin taşınmazı edindiğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiştir.Davalı, dava dilekçesinin usulüne uygun tebliğine rağmen duruşmalara katılmamış, yanıt da vermemiştir.Mahkemece, akitteki imzanın davacının eli ürünü olmadığı, taşınmazın gerçek değeri ile tapuda yapılan satışlarda gösterilen bedel arasında farklılık olduğu, satış tarihlerinin yakınlığı da nazara alınarak iddianın sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Davacı ... adına kayıtlı 502 parsel sayılı tarla vasıflı taşınmazın 21.01.2010 tarihli resmi akitle dava dışı...'a satıldığı, . .. da bu taşınmazı 25.01.2010 tarihinde dava dışı .. devrettiği, onun da en son olarak taşınmazı 13.04.2010 tarihli akitle davalı ...'e aktardığı kayden sabittir.Gerçekten de, çekişmeli taşınmazın ilk el konumundaki ...a devrine dayanak teşkil eden 21.01.2010 tarih, 932 yevmiye sayılı resmi akitteki imzanın davacının eli ürünü olmadığı Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünün 23.06.2011 tarihli raporuyla saptandığına göre, anılan işlemin sahtecilik nedeniyle geçersiz olduğu, Mehmet Dokbay adına oluşan sicil kaydının yolsuz tescil niteliğinde bulunduğu tartışmasızdır. Ancak, taşınmazı.. edinen ..isimli kişiden satın alan son kayıt maliki davalının ikinci el konumunda bulunduğu ve iyiniyetinin aksi kanıtlanmadığı takdirde, ediniminin korunacağı 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun(TMK'nın) 1023. maddesi hükmü gereğidir.Bilindiği üzere, hukukumuzda diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları, satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlama düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla TMK'nın 2. maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988. ve 989. maddelerinin ve tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan, bir Devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise, bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK'nın 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024. maddenin 1.fıkrasında "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne var ki, tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden, iktisapta bulunan kişinin iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten, bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse, diğer yanda ise kendisi için maddi hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta şeklen iyi niyetli gözükeni değil gerçekten iyi niyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı'' ilkeleri 08.11.1991 tarih 1990/4 esas 1991/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşler de aynı doğrultuda gelişmiştir. Somut olayda iyiniyet konumunda yeterli araştırma yapılmış değildir.Hâl böyle olunca, yukarıdaki ilkeler çerçevesinde gerekli araştırma ve değerlendirme yapılarak davalının iyiniyetli olup olmadığının kuşkuya yer bırakmayacak şekilde saptanması, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ve noksan soruşturma ile hüküm kurulması doğru değildir.Davalının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.