Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5570 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 4720 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : GÜROYMAK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 30/07/2008NUMARASI : 2005/19-2008/118Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, kayden maliki bulundukları 178 ve 66 parsel sayılı taşınmazları davalının ekip biçmek suretiyle işgal ettiğini ileri sürüp elatmanın önlenmesi ve ecrimisil istemişlerdir.Davalı, dava konusu taşınmazları davacıların murisinden haricen satın aldığını, taşınmazları malik sıfatıyla bugüne kadar kullandığını, ancak tapuyu devretmediklerini bildirip davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davalının kayden davacılara ait taşınmazlara elatmanın sabit olduğu gerekçesiyle elatmanın önlenmesi davasının kabulüne, ecrimisil isteğinin kısmen kabulüne, davacı Selahattin Özkan'ın davasının aktif husumet yokluğundan reddine karar verilmiştir.Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve HUMK.nun 376. maddesine göre; son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin; aynı yasanın 388. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 389. maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Nevarki, uygulamada söz konusu yasanın 38l. maddesinin son fıkrasının getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hallerde HUMK.nun 389. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkca gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın l4l. maddesi ile HUMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz. Somut olayda değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek;a) Kısa kararda davalının; 66 sayılı parsele mutlak olarak elatmasının önlenmesine karar verilmişken, gerekçeli kararda; davlanın 66 sayılı parsele davacıların payları oranında elatmasının önlenmesine ve fazlaya ilişkin istemin reddine,b-Kısa kararda infazı mümkün olmayacak biçimde hüküm altına alınan ecrimisil miktarına değinilmemişken, gerekçeli kararda; ecrimisilin miktar belirtilerek hüküm kurulması suretiyle kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir. Hal böyle olunca, hükmün l0.4.l992 gün, l992/7 Esas, l992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.5.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.