MAHKEMESİ : TOKAT 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 06/06/2011NUMARASI : 2009/108-2011/151Taraflar arasında görülen davada;Davacı, uzun yıllardır tanıdığı dava dışı T.isimli arkadaşına bankadan kredi alabilmesi amacıyla davalı İ'i vekil tayin ettiğini, kredi alamayan vekilin, kayden paydaşı olduğu 10 parsel sayılı taşınmazdaki payını T.'nın kredi çekeceği yönünde anlaştığı davalı R.'a satış suretiyle devrettiğini, R.'ın da aynı amaçla taşınmazı davalı Ö.'e temlik ettiğini, kredi borcu ödendiği halde taşınmazın iade edilmediğini, T.'nın olayları anlatması üzerine durumdan yeni haberdar olduğunu, satıştan bilgisinin olmaması ve kendisine de herhangi bir bedel ödenmemesi sebebi ile vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını, R. ve Ö.'ünde bu durumu bilmeleri sebebi ile kötüniyetli olduklarını ileri sürerek, tapunun iptali ile adına tesciline, mümkün olmadığı takdirde zararının tazminine karar verilmesini istemiştir. Davalı İ, davacının T.'ya kredi çekmesi amacıyla kendisini vekil tayin ettiğini, bankaların kredi vermemesi üzerine, kredi çekeceğini söyleyen ve T.'nın bu konuda anlaştığı R.'a çekişme konusu taşınmazı devrettiği, ondan sonraki olayları bilmediğini, vekalette satış yetkisinin de bulunduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur. Diğer davalılar, satışların gerçek olduğunu, iddiaların doğru olmadığını, kredi alma olayının olmadığını, davacının iddiasını yazılı belge ile ispat etmesi gerektiği belirterek davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, davacının satış yetkisi içeren vekaletname verdiği, temliklerin resmi şekilde yapıldığı, davacının iddiasını yazılı belge ile ispat edemediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde bedel isteğine ilişkindir.Mahkemece, iddianın subut bulmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; kayden davacıya ait 10 parsel nolu taşınmazdaki 2000/8346 payın, davacının vekil kıldığı İ tarafından 17.05.2006 tarihinde ara malik R.'a, onun da 13.07.2006 tarihinde davalı Ö.'e satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.İddianın niteliği, ileri sürülüş biçimine göre taraflar arasındaki çekişmenin vekalet görevinin kötüye kullanılıp kullanılmadığının açıklığa kavuşturulması ile giderilebileceği açıktır.Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde " vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince; gerçektende dava dilekçesinde belirtilen ve yargılama aşamasında davacı tarafın ile sürdüğü vakaaların, dinlenilen tanıkların olaylara dayalı ve müşahhas bilgileri ile doğrulandığı dosya kapsamı ile sabittir. Öyleyse; İ tarafından ilk el konumunda bulunan R.'a yapılan temlikin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirildiği belirlendiğine göre, bu temlikin hukuken himaye görmeyeceği tartışmasızdır.Ne var ki; taşınmazdaki payı R.'dan edinen son kayıt maliki Ö. 2. el durumunda olup, edinmesinin iyiniyete dayalı olduğunun saptanması halinde TMK'nın 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanacağı kuşkusuzdur.Davalı Ö. taşınmazı gerçekten satın aldığını ve bedelini kısmen kendi mevduat hesabından çektiği para ve kısmen de yedinde bulundurduğu parayı bayii olan R.'a elden ödediğini ifade ederken, dava dışı tarafsız tanık T.'nın İ'e vekaletin kendi ihtiyacını karşılamak için, üzerinde ipotek tesis edilmek suretiyle bankadan kredi almak amacıyla verildiğini, R.'ın sair işlerinde avukat olarak vekili olduğunu ve talimatı ile İ tarafından çekişmeli payın R.'a devredildiğini, ne var ki R.'ın daha önceden kredi çekmiş olması sebebi ile bankaca bu şahsa kredi verilmeyeceğinin anlaşılması nedeniyle önceden babasını ve kendisini tanıdığı, itimat ettiği Ö.'e devredilmesini talep etmesi üzerine R.'ın payı Ö.'e temlik ettiğini beyan etmiş ve anılan bu olgulardan, yani taşınmazın satışa konu edildiğinden davacının da bi haber olduğunu tereddütte yer bırakmayacak şekilde açıkça ve samimi şekilde ifade etmiştir.Esasen tanık N.K. da " davacının emlak beyanı için belediyeye gittiğini, ancak borcunun çıkmadığının söylendiğini beyan etmesi üzerine bunun mümkün olamayacağını bildirip onu tapu müdürüne götürdüğünü, bakıldığında arsanın vekil tarafından satıldığını öğrendiklerini " ifade ederek, anılan bu olguları doğrulamış ve davacının taşınmazın satışından haberdar olmadığını bildirmiştir. Diğer taraftan; Ö. satış bedelini R.'a ödediğini, bildirirken tarafsız tanık T., Ö.'ün kendisine 10.000.-TL ödemesi gerektiğini oysa 1.300.-TL. sini tapu ve diğer masraflar için keserek 8.650.-TL ödediğini, ancak ödenen bu paranın bankadan çekilen kredi olduğunu düşünerek 19.000.-TL olarak tekrar Ö.'e iade ettiğini beyan etmiştir.Öte yandan, çekişme konusu yer satış suretiyle iki kez el değiştirdiği halde dava tarihine kadar taşınmazda davacının oturduğu ve taşınmazın boşaltılması yönünde herhangi bir ihtar gönderilmeyip işlem de yapılmadığı da tarafların kabulündedir.O halde; 2. el konumundaki Ö.'ün taşınmazı ediniminin iyiniyetli olduğunu kabul etmek ve TMK'nın 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanabileceğini söylemek olanaksızdır. Hal böyle olunca; tapu iptal ve tescil isteğinin kabulü gerekirken yanılgılı değerlendirme ile reddi isabetsizdir. Davacı vekilinin belirtilen sebeplerle temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün 12.01.2011 tarihinde kabul edilen ve 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.5.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.