Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5521 - Karar Yıl 2009 / Esas No : 4411 - Esas Yıl 2009





MAHKEMESİ : EYÜP 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 30/01/2007NUMARASI : 2006/41-2007/10Taraflar arasında görülen davada;Davacı, 3 parsel sayılı taşınmazın 37/72 payının Ahmet oğlu Kemal, 30/72 payının A.. oğlu H.. , 5/72 payının S... Oğlu M... adına kayıtlı olduğunu, bu şahısların sağ veya ölü olduğuna dair belge bulunmadığından İstanbul Defterdarının kayyım tayin edildiğini, TMK.nun 588. maddesi uyarınca 10 yıllık kayyımla idare süresinin dolduğunu belirterek, maliklerin gaipliğine, taşınmazın Hazine adına tesciline karar verilmesini istemiştir.Davalı, davaya karşı beyanda bulunmamıştır.Müdahale talebinde bulunan S... oğlu M... mirasçıları kayıt malikinin mirasçısı oldukları belirterek tescil davası açmak üzere süre talebinde bulunmuşlardır.Mahkemece, yasal süre içinde yapılmayan müdahale talebinin reddine, davanın kabulü ile kayıt maliklerinin gaipliğine ve taşınmazın Hazine adına tesciline karar verilmiştir. Karar, müdahale talebinde bulunanlar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Davacı Hazine, çekişmeli taşınmazın kayıt maliklerinin gaip olduğundan bahisle taşınmaza kayyım tayin edildiğini, kayyımlık süresinin dolması nedeniyle maliklerin gaipliğine ve taşınmazın Hazine adına tesciline karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davaya konu taşınmazın Ahmet oğlu Kemal, Ahmet oğlu Hakkı ve S... oğlu M... adlarına paylı mülkiyet üzere kayıtlı olduğu, Eyüp Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 21.12.1995 tarih ve 1995/649 Esas, 1995/995 Karar sayılı kararı ile 3561 Sayılı Yasa hükümlerine göre taşınmaza kayyım tayin edildiği, kayyımlık süresinin dolması üzerine eldeki davanın açıldığı ve bir kez ilan yapılmak suretiyle sonuca ulaşıldığı görülmektedir. Bu arada paydaşlardan S... Oğlu M... Mirasçısı ve gerçek hak sahibi olduklarını ileri süren S... G... , S... A... ve S... Ö... adlı kişiler, davaya müdahale etmek istemişler ve bağımsız hak iddiasında bulunmuşlardır.Öncelikle belirtmek gerekir ki; TMK’nun 33. maddesi uyarınca Gaiplik kararı verilebilmesi için, ilk ilanın yapıldığı günden başlayarak en az 6 ay sonra iki kez ilan yaptırılması gerekmesine karşın, mahkemece bu gereklilik yerine getirilmemiştir.Öte yandan müdahale isteğinde bulunan kişiler, paydaşın mirasçısı olduklarına ilişkin veraset belgesi ibraz etmişlerdir. Bu durumda gerçek hak sahibi ve mirasçı olmaları sebebiyle, süreye bağlı olmaksızın istekte bulunabileceklerinin gözardı edilmesi de doğru değildir. Esasen yasaca öngörülen ilan süresininde gözetilmemesi yasaya uygun düşmediğı gibi, yukarıda değinildiği üzere gaiplik kararının verilmesi için gerekli iki ilan koşulu da yerine getirilmemiştir. Öyleyse anılan kişilerin müdahale taleplerinin haklı ve yerinde olduğu, harç tamamlattırılarak davaya katılımlarının sağlanması zorunludur.Esasen, eksiğin tamamlanması yoluyla getirtilen belgelerden, taşınmazın tapu kaydında “İmam Yahya Zevcesi Afife Vakfından” olduğuna ilişkin şerh bulunduğu anlaşılmaktadır. O halde taşınmazın aslının vakıf olması durumunda dava tarihinde yürürlükte bulunan 2762 Sayılı Yasa ve bu yasayı yürürlükten kaldıran 5737 Sayılı Yasa hükümlerinin olayda uygulanması gerekeceği kuşkusuzdur.Bilindiği üzere; Vakıf Hukukumuzda, İcareteynli ve mukataalı vakıfların kuru mülkiyeti (rekabesi) vakfa, kullanma (tasarruf) hakkı ise mutasarrıfa ait bulunmakta, mutasarrıfın bu hakkı ölmesi üzerine mirasçılarına intikal etmekteydi. Mutasarrıfın mirasçısının bulunmaması halinde ise vakıf mal mahlulen vakfına dönmekteydi. Ne varki, Medeni Kanunun kabulünden sonra aynı taşınmaz üzerinde kuru mülkiyet (rekabe) hakkı ile mirasçılara kalan, nesilden nesile geçen tasarruf hakkı gibi iki hakkın varlığı getirilen yeni mülkiyet kuralları ile bağdaşı görülmemiş, vaki vakıf hukukumuzu yeniden düzenleme, Medeni Kanunun kabul ettiği mülkiyet rejimine uyarlama zorunluluğu doğmuştur. Bu amaçla 2762 sayılı Vakıflar Yasası 5.6.l935 tarihinde kabul edilmiş, 13.6.1935 tarihinde yayınlanmış, 6 ay sonra 13.12.1935 tarihinde yürürlüğe konulmuştur. Söz konusu kanun ile vakıf taşınmazların icareteyn ve mukataya bağlanması yasaklanmış, daha önce kurulmuş bu tür vakıfların tasfiyesi yoluna gidilmiştir. Söz konusu yasanın özellikle 27,29 ve 30 maddelerinde özetle (.. mukataalı toprakların ve icareteynli taşınmazların mülkiyetinin yirmi misli bir taviz karşılığında mutasarrıfına geçirileceği on yıl içerisinde taviz vermek yoluyla icareteyn veya mukataa kayıtları terkin edilmemiş olanların mülkiyetinin ise on yıl sonunda kendiliğinden mutasarrıfına geçeceği ve vakfın hakkının ivaza dönüşeceği ) hükme bağlanmıştır. Görülen luzüm üzerine 13.6.1945 tarih 4755 sayılı yasa ile bu süre 13.12.1955 tarihine kadar on yıl daha uzatılmıştır. Anılan bu vakıf yasalarının hükümlerine göre taviz bedeli ödendikten veya taviz bedeli ödenmese dahi öngörülen yirmi yıllık süre geçtikten sonra vakıf taşınmazların tam mülkiyeti mutasarrıfa geçmiş, diğer bir söyleyişle vakıf taşınmaz özel mülk, mutasarrıf malik olmuştur. Mutasarrıf iken malik olan kişilerin mirasçı bırakmadan ölmeleri üzerine taşınmazları M.K'nun 501. (eski 448.Md.) maddesi uyarınca son mirasçı sıfatıyla Hazineye kalmıştır. Ancak, yasa koyucu öncesi vakıf olan taşınmazların vakfına (aslına)dönmesini daha uygun görmüş,bazı ayrıcalıklar dışında, Hazineye intikal yolunu kapatmak istemiştir. İşte bu nedenle 22.9.1983 tarih 2888 sayılı yasanın 2. maddesiyle 2762 sayılı yasanın 29. maddesini değiştirip ayrıca ikinci bir fıkra ekliyerek Medeni Kanunun 501.maddesinin Hazinenin mirascı olacağı yönündeki genel hükmünden ayrılmış " mülkiyeti mutasarrıfa geçmiş olan taşınmazlarda maliklerin bu yasanın yürürlük tarihine kadar ölmeleri üzerine son mirasçı sıfatıyla Hazineye intikal edipte bu husus tapu kaydına bağlanmış bulunanlar ayrık bırakılarak işlenmemiş olan taşınmazların mahlulen vakfına rücu edeceği " kuralını getirmiştir. Yukarıda belirtilen yasa hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, 2888 sayılı yasanın yürürlük tarihi 24.9.1983 tarihinden sonra aslı vakıf olan taşınmazların Hazineye geçmesine yasal olanağın kalmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Öte yandan, daha önce Hazine üzerine oluşan tapu kayıtlarının iptal edilememesi içinde; taşınmazın önce mutasarrıfına geçip özel mülk haline gelmesi, mal sahibinin mirasçı bırakmadan ölmesi ve 2888 sayılı yasanın yürürlüğünden önce tapuda Hazine üzerine yazılması gibi üç koşulun gekçekleşmesi gerekmektedir. Vakıflar Yasasının tasfiye hükümlerinin işlemesinden önce vakıf malın kuru mülkiyetinin mutasarrıfa geçtiğinden, mutasarrıfın tam malik sıfatını kazandığından söz edilemez. Anılan yasanın 29. maddesinde açıklanan koşullar gerçekleşmeden, mirasçı bırakmaksızın ölen kişi malik olamayacağı gibi tasarruf hakkı dahi sona ereceğinden taşınmazın mülkiyetinin Hazineye geçtiği ileri sürülemez. Aynı şekilde mutasarrıfı kaçak ve yitik kişi durumuna düşen taşınmazların mülkiyetinin de metruken vakfına dönmesi asıl olup hiçbir surette Hazineye geçmesine yasal olanak yoktur. Hemen belirtmek gerekir ki; bütün bu yasal düzenlemeleri içerin 2762 Sayılı Vakıflar Kanunu 27.2.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5737 Sayılı Yasanın 80.maddesi ile iptal edilmiş ve yeni 5737 Sayılı Yasanın 17.maddesi ile “ Tasarruf edenlerin veya maliklerin mirasçı bırakmadan ölümleri, kaybolmaları, terk ve mübadil gibi durumlara düşmeleri halinde icareteynli ve mukataalı taşınmaz malların mülkiyeti vakfı adına tescil edilir.” düzenlemesine yer verilmek suretiyle taşınmazların Hazineye intikal yolunu kapatmış bulunmaktadır. Esasen, anılan bu hükmün kamu düzeniyle ilgili kazanılmış hakları bertaraf etmeyeceği tartışmasız olup, çekişmelerde bu hususun gözardı edilemeyeceği de kuşkusuzdur.Hal böyle olunca; öncelikle harçlandırılmak suretiyle müdahale isteğinde bulunan kişilerin davaya katılımlarının ve tapudaki vakıf şerhi nedeniyle Vakıflar İdaresinin davada yer almasının sağlanması, gerektiğinde kayıt malikleri hakkında TMK’nun 33. maddesi uyarınca işlem yapılması, ondan sonra yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda değerlendirme yapılarak taşınmazdaki hangi pay veya payların vakfına dönmesi gerektiğinin belirlenmesi, aslı vakıf olan taşınmazın Hazine’ye geçmesine yasal olanak bulunmadığının gözetilmesi, hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, anılan hususlar gözardı edilerek yazılı biçimde karar verilmiş olması doğru değildir.Temyiz edenlerin temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.5.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.