Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5519 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 15449 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : GAZİPAŞA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 14/07/2000NUMARASI : 1999/7-2000/285Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece; davalı S.'e verilen vekaletnamenin ne şekilde kötüye kullanıldığı ve satış bedelinin ödenmediği iddiasının ispat edilemediği gibi, taşınmazları sonradan satın alan davalıların da kötüniyetli olduklarının kanıtlanamadığı, çekişmeli taşınmazların tapudaki satım bedelleri ile gerçek değerleri arasındaki farkın ise tek başına vekalet görevinin kötüye kullanıldığının delili olamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 39 ada 67 ve 102 parsel sayılı taşınmazların davacı adına kayıtlı iken, 08.08.1997 tarihli vekaletname ile vekil kılınan davalı S.K. eliyle davalı Z.S.'na 08.06.1998 tarihinde satış suretiyle temlik edildiği, davalı Z.'in de aynı tarihli vekaletname ile diğer davalı Y.K.'ı vekil tayın etmesi üzerine 15.06.1998 tarihinde her iki taşınmazın tevhit ve ifrazı sonucunda kamuya terk edilen kısımlar dışındaki bölümlerin 39 ada 173,174, 175, 176,177 ve 178 parseller olarak davalı Z. adına tescil edildiği, aynı tarihte Y.K.ın 175 parsel sayılı taşınmazı satış suretiyle eşi olan diğer davalı A. K.a vekil sıfatıyla temlik ettiği, diğer parsellerin ise davalı Z. tarafından 10.11.1998 tarihli işlemle davalı N. Ç.'e satıldığı, adı geçen bu taşınmazların halen davalı N.adına kayıtlı olduğu, davalı A.K.a devredilen 175 parsel sayılı taşınmazın ise A. tarafından 08.12.1998 tarihinde davalı F.T.'a satılarak temlik edildiği, temyiz aşamasında ise çekişmeli 175 parselin dava dışı E.E'a devir ve temlik edildiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, dava açıldıktan sonrada sınırlayıcı bir neden bulunmadığı takdirde dava konusu malın veya hakkın üçüncü kişilere devredilebilmesi tasarruf serbestisi kuralının bir gereği, hak sahibi veya malik olmanın da doğal bir sonucudur. Usul Hukukumuzda da ayrık durumlar dışında dava konusu mal veya hakkın davanın devamı sırasında devredilebileceği kabul edilmiş HUMK.nun 186.maddesinde (6100 sayılı HMK’nun 125. maddesi) dava konusunun taraflarca üçüncü kişiye devir ve temliki halinde yapılacak usulü işlemler düzenlenmiştir. 6100 sayılı HMK’nun 125/1. maddesi; dava açıldıktan sonra davalı, dava konusunu (müddeabihi) bir başkasına temlik ettiği takdirde; davacı taraf seçim hakkını kullanarak, dilerse temlik eden ile olan davasından vazgeçerek davaya devralan kişiye karşı devam edebileceği, dilerse davasına temlik eden kişi hakkında tazminat davası olarak devam edebileceği hükmünü içermektedir.Kendiliğinden (resen) gözetilmesi zorunlu bulunan bu usul kuralına göre, mahkemece davacı yana seçimlik hakkı hatırlatılarak davaya hangi kişi hakkında devam edeceği sorulmalı, sonucuna göre işlem yapılmalıdır. Yine bilindiği üzere;Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince; öncelikle yukarıda açıklandığı üzere 175 parsel sayılı taşınmazı sonradan satın alarak malik olan E. E.bakımından HMK. nun 125 . maddesi uyarınca gerekli işlemin yapılması ve davada yer almasının sağlanması,ondan sonra ise yukarıdaki ilkeler uyarınca araştırma yapılması , ilk el z. yapılan temlikin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirildiğinin saptanması halinde Z.'den sonraki maliklerin iyiniyetli olup olmadıklarının araştırılması, iyiniyetli olduklarının tespiti halinde davacının bedel de istediği gözetilerek sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde hüküm tesisi doğru değildir.Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15.04.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.