Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5514 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 18518 - Esas Yıl 2013





ESAS NO : 2013/18518 KARAR NO : 2014/5514MAHKEMESİ : İSTANBUL 17. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 03/04/2013NUMARASI : 2008/306-2013/156Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi... 'nun raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde bedel isteklerine ilişkin olup, yargılama sırasında taşınmaz el değiştirdiğinden istek bedele hasredilmiştir.Davacı, kat irtifakı ya da kat mülkiyeti kurulu olmayan çekişmeli taşınmazda mirasbırakan babaları Hüseyin 60/232 oranda paydaş iken 16.06.2002 tarihinde ölümüyle elbirliği mülkiyet üzere paydaş olduklarını, bu paya taşınmazdaki 7, 8 ve 11 nolu dairelerin isabet ettiğini, "AHİTNAMEDİR" başlıklı belge ile bu dairelerin mirasçılar arasında paylaşıldığını, annesi Huriyenin payına karşılık 7 nolu daireyi ölene kadar kullanması, öldükten sonra da bu dairenin kızları Emine, Kiymete ve kendisine ait olacağının kararlaştırıldığını, ne var ki kardeşleri Recep'in payına karşılık başka bir daireyi teslim almasına rağmen bu defa annesi Huri'yeyi etkileyerek Hurinin taşınmazdaki 300/4640 payını kendi kızı olan davalıya temlikini sağladığını, yapılan işlemin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek iptal ve tescil olmadığı takdirde tazminat istemiş, yargılama sırasında taşınmazın el değiştirmesi üzerine isteğini bedele hasretmiştir. Mahkemece, tapulu taşınmazlar ile ilgili adi şekilde yapılmış taksim sözleşmesinin geçerli olmadığı, tapudan yada noter aracılığı ile yapılması gerektiği, ayrıca temlikin muvazaalı da olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan H.E..'nun 21.03.2008 tarihinde ölümüyle geriye davacı kızı Emine ile dava dışı mirasçıları Ayşe, Kıymet, Hasan ve Recep'in kaldıkları davalı Şükran'nın ise miras bırakanın oğlu olan Recep'in kızı olduğu, murisin 09.11.2007 tarihli akitle 482 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki 15/232 (300/4640) payını davalı torunu Şükran'a satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanununun 706, Türk Borçlar Kanununun 237 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince, mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm vermeye elverişli olduğunu söyleyebilme imkanı yoktur. Hal böyle olunca; yukarıda değinilen ilke ve açıklamalar doğrultusunda değerlendirme yapılması, miras bırakanın yapmış olduğu temlikle ilgili olarak gerçek amaç ve iradesinin mirasçıdan mal kaçırmak olup olmadığının kuşkuya yer vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturulması,hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.Davacı tarafın temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.