Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5502 - Karar Yıl 2009 / Esas No : 3859 - Esas Yıl 2009





MAHKEMESİ: KULU ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 10/07/2008NUMARASI: 2006/885-2008/473Taraflar arasında görülen davada;Davacı vasisi, hukuksal ehliyeti bulunmayan davacı kısıtlıya baskı yapılarak babasından kalan dava konusu 175 ada 39, 177 ada 6-7-8, 339 ada 5-19-32, 329 ada 4, 328 ada 3, 320 ada 1-9 ve 180 ada 4 parsel sayılı taşınmazlarla ilgili feragat sözleşmesi düzenlettirildikten sonra dava konusu taşınmazların tapuda davalıya satışlarının gerçekleştirildiğini ileri sürerek, dava konusu taşınmazların tapusunun iptali ile payı oranında tescil isteğinde bulunmuştur.Davalılardan F... Davayı kabul ettiğini bildirmiş, davalı F... davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davacı kısıtlının fiil ehliyetinin bulunmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalı Faruk tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davanın TMK 462/8 maddesi hükmü uyarınca alınan izin gereğince vasi tarafından 17.10.2006 tarihinde açıldığı ve davada sonradan vesayet altına alınan kısıtlının 2000 tarihinde satış suretiyle yapmış olduğu temlikler sırasında hukuki ehliyetten yoksun olduğunun ileri sürüldüğü ve mahkemece, temlik edenin 2005 tarihinde vesayet altına alındığı gerekçesi ve tanık ifadelerine dayanılmak suretiyle neticeye gidildiği anlaşılmaktadır.Oysa, HUMK 286 maddesi hükmü uyarınca teknik konuları içerir hususlarda bilirkişi tetkikatı yaptırılması zorunludur. Davada ileri sürülen iddianın niteliği ve içeriğine göre yapılması gerekli olan incelemede 2659 Sayılı Yasanın 7 ve 16 maddeleri hükmü uyarınca Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Dairesinin yetkili olacağında kuşku yoktur. Hemen belirtilmelidir ki; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.Ne var ki mahkemece yukarıda değinildiği üzere ve hükme elverişli olacak nitelikte bir inceleme, irdeleme ve araştırma yapıldığı söylenemez. Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler gözetilmek suretiyle fiil ehliyetinden yoksun olduğu iddia edilen kısıtlının, temlik tarihinde hukuki ehliyete haiz olup olmadığının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde saptanması, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. Davalı F...’un temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerden ötürü, H.U.M.K.’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.5.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.