Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5501 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 3691 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : İZMİR 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 17/11/2009NUMARASI : 2008/168-2009/408Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, dava konusu 4 parça taşınmazda pay maliki olan muris H.B.un akıl hastası olduğunu, taşınmazlardaki payının vekil M.B.tarafından dava dışı N.B.’ye satış yoluyla temlik edildiğini, hukuki işlem ehliyeti olmadığından yapılan tescilin yolsuz olduğunu, davalıların açtığı şuf’a davası sonucunda da anılan payın hükmen davalılar adına tescil edildiğini, vekil Melehat tarafından yapılan temlik işleminin geçersiz vekalete dayandığını ileri sürerek tapu kaydının murisleri H.B.’un payı oranında iptal tesciline karar verilmesini istemişlerdir.Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece; kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi . .ın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.Dava; hukuki ehliyetsizliğe dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece; davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacılar murisi H. B. malik olduğu dava konusu 4 parça taşınmazdaki payların, vekil kıldığı annesi M.B.tarafından dava dışı N. B.’ye temlik edildiği, N.tarafından ortaklığın giderilmesine ilişkin dava açılması üzerine diğer paydaşlar S.ve G.in N.B.aleyhine açtıkları şuf’a davasının kabulle sonuçlandığı ve H.ya babası A.’ten intikal eden miras payının bu dava sonucu davalılar S.ve G.‘e intikal ettiği ve H.vasisi T., H.’nın gerek vekâlet tarihinde ve gerekse akid tarihinde fiil ehliyetinin bulunmadığını ileri sürülerek eldeki davayı açtığı yargılama sırasında da H.’nın ölümü üzerine kardeşleri olan aynı zamanda H.’nın vasisi T.ile Ş.’yü mirasçı bıraktığı, davanın bunlar tarafından takip edildiği ve mahkemece önceki davalarda ehliyetsizlik iddiasının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.Oysa, eldeki davada davacı vasisi duraksamaya yer bırakmayacak şekilde H.nın hukuki ehliyetinin bulunmadığını ileri sürmüştür. Diğer davalarda ehliyetsizliğin ilere sürülmemesi, eldeki dava bakımından da ileri sürülemeyeceğini göstermez.Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. Somut olaya gelince; gerek H.nın M.’ı vekil tayin ettiği sırada gerekse temlik tarihinde H.’nın hukuki ehliyete haiz olup olmadığının toplanan ve toplanacak delillerle birlikte 2659 sayılı Yasanın 7. ve 16. maddeleri hükümleri uyarınca Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 4. İhtisas Dairesinden alınacak raporla tespit edilmesi ehliyetsiz olduğunun anlaşılması halinde ikinci el durumunda bulunan yine mirasçılardan taşınmazdaki payları şuf’a yoluyla elde eden davalıların durumu bilen ve bilmesi gereken konumunda olmaları sebebiyle 4721 sayılı TMK’nun 1024. maddesi aracılığıyla 1023 maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacakları gözetilmek suretiyle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.5.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.