Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5496 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 4281 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ: ARSİN ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 30/04/2009NUMARASI: 2008/20-2009/85Taraflar arasında görülen davada;Davacı Hazine, davalıların adına kayıtlı olan çekişmeli 18 ada, 6 parsel sayılı taşınmazın bir bölümünün kıyı kenar çizgisi kapsamında kaldığını, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerin özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek tapu kaydının kıyı-kenar çizgisi içinde kalan bölümünün iptal terkinine karar verilmesini istemiştir.Davalılara, usulüne uygun davetiye tebliğ edildiği halde duruşmalara katılmadıkları ve davaya yanıt vermediklerinden yargılamaya yokluklarında devam edilmiştir.Mahkemece; 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa ile değişik 3402 Sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesine eklenen 3. fıkra 2 ve 3. cümle ve geçici 10. maddedeki düzenlemeler karşısında 10 yıllık hak düşürücü sürenin hazine yönünden dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı Hazine tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi ...’ın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.Dava; 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptal ve taşınmazın belirlenecek kıyı kenar çizgisine göre tanımı Aynı yasanın 4. maddesinde yapılan kıy??da kalan bölümünün sicil kaydının iptali ve kütükten terkini isteğine ilişkindir.Mahkemece; davanın 3402 Sayılı Yasanın 5841 Sayılı Yasa ile değişik 12/3 maddesi hükmü uyarınca hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.Gerçekten de; 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa ile değişik 3402 Sayılı Yasanın 12/3 maddesindeki düzenleme gereğince kadastro tespitinin kesinleşme tarihinden itibaren dava tarihine kadar Yasada öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği belirlenerek davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Bu yöne değinen davacı Hazinenin temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.Ancak hemen belirtilmelidir ki; her dava açıldığı tarihteki koşullara tabidir. Bir taraf, dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olduğu halde, dava açıldıktan sonra yürürlüğü giren (geçmişe etkili) yeni bir Yasa Hükmü ya da yeni bir İnançları Birleştirme Kararı gereğince davada haksız çıkarsa davayı kaybetmiş olmasına rağmen, yargılama giderleri ve bu giderlerden sayılan avukatlık ücretinden sorumlu tutulamayacağı aksine diğer tarafın sorumluluğu cihetine gidilmesi gerektiği tartışmasızdır.Bunun için de iddianın ileri sürülüş biçimine göre; 28.11.1997 tarih, 5/3 Sayılı İçtihadı birleştirme Kararı gereğince kıyı kenar çizgisi belirlenmesi, taşınmazın veya bir bölümünün kıyıda kalıp kalmadığının tespit edilmesi ve hâsıl olacak sonuca göre yargılama giderlerinin ve harcın hüküm altına alınması gerekirken anılan bu hususların gözardı edilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması isabetsizdir.Öyleyse Hazinenin, temyiz itirazları bu yöne hasren yerindedir. Kabulüyle hükmün HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 10.5.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.