MAHKEMESİ : BATTALGAZİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 01/04/2004NUMARASI : 2000/27-60Taraflar arasında görülen davada;Davacılar Hazine adına tescil edilen çekişmeli taşınmazın miras bırakanları adına kayıtlı sayılı parselin devamı niteliğinde olduğunu ileri sürerek tapu kaydı ve zilyetliğe dayanmışlar, iptaliyle adlarına tescilini istemişlerdir.Davalı Hazine, hak düşürücü sürenin geçtiğini, ayrıca taşınmazın öncesinin mer'a vasfı taşıdığını belirterek davanın reddini savunmuş; davalı belediye ise davaya cevap vermemiştir.Mahkemece, taşınmazın mer'a niteliğinde bulunduğu, zilyetlikle kazanılamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi in raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, tapu kaydına ve zilyetliğe dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 3150 m2.lik taşınmazın, 1966 tarihli kadastro tespitinde taşlık vasfıyla tescil harici bırakıldığı daha sonra Toprak Komisyonu Başkanlığı’nın 24.10.1972 tarih-185 sayılı kararı ile mer'a olarak tahsis edilip 1046 parsel numarasıyla Hazine adına tescil edilen 427250 m2. lik taşınmaz içerisinde kaldığı görülmektedir.Davacılar, tapu kaydı ve zilyetlik nedeniyle miras bırakanları Mehmet Dinler adına tespit ve 21.2.1969’da tescil edilen, 1991 yılında kendileriyle birlikte dava dışı mirasçılara intikal eden ve 1992 yılında da hükmen taksim suretiyle adlarına tespit edilen 579 3150 m2.lik bölümünde bu tapu kapsamında kaldığını ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır. Hemen belirtilmelidir ki, dayanılan tapu kaydının davacıların miras bırakanı adına kayıtlı olması durumunda davanın tereke nam ve hesabına açıldığının ve tüm mirasçıların davada yer alması gerektiğinin kabulünde zorunluluk vardır. Ne var ki, dayanak tapu kaydı getirtilmediği gibi, keşifte de mahalline uygulanmamıştır.Bu durumda, öncelikle dayanak tapu kaydının ilk tesisinden itibaren tüm tedavülleriyle birlikte getirtilmesi, davacıların miras bırakanına ait bulunduğunun anlaşılması halinde davanın tereke adına açıldığı gözetilerek dava dışı mirasçıların da davada yer almalarının sağlanması, böylece taraf teşkili ve bunun sonucu olarak davanın görülebilirlik koşulu yerine getirildikten sonra dayanılan kayıtları mahallinde uygulanması bunun içinde harita ve krokisi bulunan tapu kayıtlarına Medeni Kanunun 719, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 20.maddesi uyarınca kapsam belirlemesi gerekir.Ancak böyle bir harita ve kroki yoksa veya uygulanabilir nitelik taşımıyorsa, öncelikle tapu kaydının ilk tesisinden itibaren tüm tedavülleri ile birlikte Tapu Sicil Müdürlüğünden istenilmesi, tedavül kayıtlarının yüzölçümlerinde veya sınırlarında bir değişiklik varsa dayandığı belgelerin incelenip doğru ve yasal bir nedenin bulunup bulunmadığının araştırılması,doğru esasa dayanmıyorsa ilk tesisindeki sınırlara itibar edilmesi,ayrıca uygulamada yararlanmak üzere varsa komşu taşınmaz kayıtlarının getirtilmesi,böylece yanların dayandığı,usulüne uygun olarak çıkarılmış tüm belgeler toplandıktan ve dosya öteki yönlerden de keşfe hazır hale geldikten sonra yöreyi iyi bilen yaşlı ve yansız yerel bilirkişi veya bilirkişiler aracılığı ile uygulama yapılması, kayıtlardaki her sınırın yerel bilirkişi veya bilirkişilerden sorulup arazi üzerinde tespit edilmesi ; gerektiğinde sınırlar hakkında açıklayıcı ve doyurucu bilgiler alınması, bilinmeyen sınırlar yönünden taraflara tanık dinletme olanağının sağlanması,komşu taşınmaz kayıtlarının da aynı şekilde uygulanarak yerel bilirkişi ve tanık sözlerinin denetlenmesi gerekir.Öte yandan sınırlar değişebilir nitelikte ise veya tam olarak kapanmayıp açık yönler kalıyorsa, kayda değişmez sınırlarla bağlantı kesilmemek suretiyle miktarına göre kapsam belirlenmesi, ayrıca tapu fen memuru veya mühendisi sıfat ve yeteneğini taşıyan uzman bilirkişi veya bilirkişilerden keşifte saptanan bilgi ve bulgulara uygun ve uygulamayı tam olarak yansıtan, infaza elverişli rapor ve kroki alınması zorunludur. Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde araştırma inceleme ve uygulama yapılarak varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve uygulama ile yetinilip yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. Davacıların temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.5.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.