MAHKEMESİ : AYDIN 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 16/04/2008NUMARASI : 2006/593-2008/352Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, miras bırakanları Ş...’ten intikal eden 6 parsel sayılı taşınmazın murisin sağlığında davalıya haricen satılıp, teslim edildiği halde tapuda devir işlemi yapılmadığından, murisin ölümünden sonra davalıya tapusunu devretmek isterken hataya düşerek 9 parseli temlik ettiklerini, anılan parseldeki evde kendilerinin, 6 parselde ise halen davalının oturduğunu ileri sürerek, 9 parsel sayılı taşınmazın tapusunun iptal ve tescilini istemişlerdir. Davalı, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, hata hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden, 9 parsel sayılı taşınmazın 186 m2 miktarlı ve bina vasfı ile davacıların miras bırakanı Ş... Ş... adına kayıtlı iken ölümü ile mirasçıları adına intikalinden sonra 25.08.2006 tarihinde, davalıya satış suretiyle temlik edildiği anlaşılmaktadır. Davacılar, miras bırakanlarının malik olduğu 6 parsel sayılı taşınmazın murisin sağlığında davalıya haricen satılıp, teslim edildiğini, murisin ölümünden sonra, anılan taşınmazın tapusunu davalıya vermek isterken hataen kendi oturdukları 9 parseli temlik ettiklerini ileri sürüp, eldeki davayı açmışlardır. Gerçekten de, mahallinde yapılan keşif, bilirkişi raporları ve tanık beyanlarından davalıya temlik edilen 9 parsel sayılı taşınmazın halen davacıların tasarrufunda olduğu yine davacıların miras bırakanı adına kayıtlı 6 parsel sayılı taşınmazda uzun yıllardır davalının oturduğu her iki taşınmazında vasfının bina olduğu saptanmıştır.Bilindiği üzere; sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamıyacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekirki, Borçlar Kanununda esaslı hatanın tanımı yapılmamış, 24. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmiyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi,girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (Subjektif unsur), hemde iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının isbatlanması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf,isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri istiyebilir. Yeterki hatanın ileri sürülmesi B.K.nun 25.ve M.K.nun 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekirki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Nevarki, B.K.nun 26. maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müsbet zararının ödenmesi gerekir. Öte yandan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığı her türlü delille isbat edilebilir.Hal böyle olunca, belirlenen olgular yukarıda açıklanan ilkelerle ve olgular birlikte değerlendirildiğinde, davacıların çekişmeli taşınmazı hataya düşerek devrettikleri, aslında halen davalının (kendi beyanından da anlaşıldığı üzere) tasarrufunda bulunan 6 parsel sayılı taşınmazı temlik etmek istedikleri, anılan taşınmazların tapudaki vasıflarının aynı olması ve aynı yerde bulunması nedeniyle iradelerine uymayan beyanda bulunarak hataya düştükleri sonucuna varılmakla, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile reddedilmiş olması doğru değildir. Kabule göre de, harcı tamamlanmayan dava değeri üzerinden Avukatlık parasına hükmedilmeside isabetsizdir.Davacıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.05.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.