Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5468 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 18457 - Esas Yıl 2013





ESAS NO : 2013/18457 KARAR NO : 2014/5468MAHKEMESİ : BAFRA 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 05/06/2013NUMARASI : 2012/139-2013/300 Taraflar arasında görülen elatmanın önlenmesi ve eski hale getirme davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine lişkin olarak verilen karar davacı vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi..'ün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; -KARAR- Dava, paydaşlar arasında el atmanın önlenmesi ve eski hale getirme isteklerine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu 973 parsel sayılı taşınmazın paylı mülkiyet üzere olduğu ve davanın tarafları dışında başkaca paydaşların da bulunduğu anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre, payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun (TMK) 706, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 237, Tapu Kanununun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya ortaklığın satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, "ahde vefa" kuralının yanında TMK'nin 2. maddesinde düzenlenen iyiniyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terkedildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, TMK'nin müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Somut olayda; tüm dosya içeriği ve toplanan deliller yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde;davaya konu taşınmazda davacı ve davalı ile dava dışı paydaş aynı zamanda tarafların kardeşleri olan Hüseyin'in kullandıkları alanların olduğu diğer paydaşların kullandığı herhangi bir alanın bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda paydaşlar arasında fiili kullanma biçiminin oluştuğundan veya harici bir taksimin varlığından söz etme olanağı yoktur. Paydaşlar taşınmazın her zerresinde mülkiyet hakkı sahibi olmakla birlikte bu hak taşınmazın tasarrufunda bu kurala dayanarak sınırsız bir kullanma yetkisi tanımaz.Ayrıca, davacı ve davalı ile dava dışı paydaş aynı zamanda tarafların kardeşleri olan Hüseyin arasında yapılan 19.05.2005 tarihli protokol “ahde vefa” kuralının yanı sıra Türk Medeni Kanununun 2. Maddesinde düzenlenen iyiniyet kuralının da bir gereği olarak resmi taksim, ortaklığın satış suretiyle giderilmesi yahut o yerde bir imar düzenlemesi yapılmasına kadar sözleşmenin taraflarını bağlayacağı kabul edilmelidir. Davalının taşınmazın bir bölümünü tel örgü içine alarak diğer paydaşların kullanımını engellemesi yukarıda açıklanan nedenlerle tasarruf yetkisine aykırı düştüğü gibi hakkın kötüye kullanılmasını teşkil edeceği de tartışmasızdır. Hal böyle olunca; taşınmazın çekişme konusu yapılan ve fen bilirkişi krokisinde yeşil ile gösterilen bölümüne (yola) davacının payı oranında elatmanın önlenmesine ve bu bölümün eski hale getirilmesine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir. Davacı vekilinin temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.