Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5427 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 5922 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : AYDIN 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 19/12/2013NUMARASI : 2012/724-2013/1018Taraflar arasında görülen ecrimisil, elatmanın önlenmesi, alacak davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi .. .. ..'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-K A R A R- Davacı, kayden paydaş olduğu 1126 parselin tamamının davalı paydaş F.. tarafından kullanıldığı, kendisine hiçbir ortaklık payı verilmediğini, dava konusu 1126, 7, 8, 31, 35, 1115, 1118 ve 906 parsel sayılı taşınmazlar nedeniyle sahte icar ve ortaklık sözleşmeleri düzenlenerek ürün desteği alındığını ileri sürerek, 1126 parsel yönünden 2005 – 2010 yılları için 300 TL ecrimisil ve bilirkişilerce tespit edilecek taşınmaz parçasının tefrik edilerek kendisine tahsis edilmesine, usulsüz alınan ürün desteği primleri nedeniyle de 300 TL nin tahsiline karar verilmesini istemiş, ıslah ile ecrimisil bakımından talep miktarını 2.053,60 TL ye artırmış, yargılama sırasında 1126 parsel bakımından talebinin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 693.maddesi uyarınca taşınmazın yer ve zaman bakımından kullanma ve yararlanma biçiminin belirlenmesine ilişkin olduğunu bildirmiştir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından ürün desteği primleri nedeniyle talep edilen tazminat dışındaki diğer taleplere hasren temyiz edilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan deliller ile, davacı paydaş ve davalı F.. arasında yapılan 01.01.2004 tarihli ortaklık sözleşmesine hukuki bir değer atfedilemeyeceği, zira davalı F..'in bu tarihte taşınmazda paydaş olmadığı gibi tüm paydaşların katılımının da sağlanmadığı, öte yandan kötü niyetli zilyetin malike ödemekle sorumlu olduğu bir nevi haksız işgal tazminatı olan ecrimisilden davalının sorumlu tutulamayacağı, her ne kadar anılan ortaklık sözleşmesine bir hukuki değer atfedilemeyecek ise de, daha sonra taşınmazdan pay edinen davalının taşınmazdaki kullanımının iyi niyete dayalı olduğu, davacı tarafından bir ihtarname keşide edilerek veya başka bir şekilde kullanımına karşı çıkılmadığı gözetilerek, ecrimisil isteğinin reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacı vekilinin buna ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine. ./..Davacı vekilinin TMK 693. maddesinin uygulanmasına ilişkin öteki temyiz itirazlarına gelince; Taraflar arasında, mülkiyet uyuşmazlığı yoktur. Çekişme, söz konusu taşınmazın kullanılma ve yararlanma biçiminin ne olması gerektiği noktasındadır. Bilindiği üzere, 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda (TMK) paylı mülkiyet, yasanın 688 ile 700. maddelerinde düzenlenmiş, düzenlemede, genellikle 1926 tarihli önceki yasa hükümleri dikkate alınmış, “Yönetim ve Tasarruf’a” ilişkin bazı konularda açıklık sağlanmış, bu arada 693. madde ile de önceki yasadan farklı bir yasa hükmü getirilmiştir. Sözü edilen maddede aynen “Paydaşlardan her biri, diğerlerinin hakları ile bağdaştığı ölçüde paylı maldan yararlanabilir ve onu kullanabilir. Uyuşmazlık halinde yararlanma ve kullanma şeklini hakim belirler. Bu belirleme, paylı malın kullanılmasının zaman veya yer itibarıyla paydaşlar arasında bölünmesi biçiminde de olabilir. Paydaşlardan her biri, bölünemeyen ortak menfaatlerin korunmasını diğer paydaşlara temsilen sağlayabilir” ifadelerine yer verilmiştir. Önceki yasada bu maddeyi tam olarak karşılayan bir hüküm mevcut değildir. Özellikle, hükümet gerekçesinde değinildiği gibi, maddenin ikinci fıkrası ile paydaşlar arasında, paylı malı kullanma ve bu maldan yararlanma şekliyle ilgili olarak ortaya çıkacak uyuşmazlıkların çözümünde hakimin yetkili olduğu; bu bölünmenin paylı malın kullanılmasının zaman veya yer itibarıyle bölünme biçiminde mümkün olacağı dile getirilmiştir. Maddede hakime tanınan yetki, paylı malın yer itibariyle olduğu kadar, zaman bakımından da bölünebileceği esasına dayandırılmıştır. Kanunun paylı mülkiyete ilişkin hükümleri bütün olarak incelendiğinde, 688. maddeden, 695. maddeye kadar, paylı taşınmazda yönetim, tasarruf, yararlanma, koruma, giderlere katılma ve bu konularda paydaşlarca verilen kararların etkisi düzenlenmiş, bu suretle paydaşların mülkiyet haklarını bir çekişmeye meydan vermeden, uyum ve düzen içerisinde kullanmaları amaçlanmıştır. Böyle bir amacın gerçekleşme olasılığı bulunmayan hallerde, sorunlu paydaş yönünden paydaşlıktan çıkarma (Md. 696, 697), nihayet paylı mülkiyetin sonra ermesi (Md. 698-699) düşünülmüştür. Görüldüğü üzere yasa koyucu, öncelikle, kimi halde devamı zorunlu paylı mülkiyet ilişkisinin ayakta tutulmasına özen göstermiş, paydaşlık ilişkisinin ve paydaşlığın sona erdirilmesini son çare olarak amaçlamıştır.Kanunun bu amacı 693/2. maddesi ile birlikte değerlendirildiğinde, mülkiyet çekişmesi ve sorunu olmayan paylı taşınmazlarda, kullanma ve yararlanma biçimi yönünden hakimin müdahale zorunluluğu bulunduğu tartışmasızdır. O halde hakim, paydaşlık ilişkisinin devamında fayda ve zorunluluk olan hallerde, paydaşların sicilden kaynaklanan haklarını ihlal etmeksizin, diğer paydaşların hakları ile bağdaştığı ölçüde, somut olayın özelliğini, taşınmazın konumunu, kullanma amaçlarını, niteliklerini, yöresel örf ve adetleri, tarafların ihtiyaç ve gerçeklerini gözetmek suretiyle paylı malın kullanılmasının zaman veya yer itibariyle paydaşlar arasında ne şekilde bölünebileceğini saptayıp buna göre karar vermek durumundadır. Bunun için de, taşınmaz başında keşif yapılarak, uzman bilirkişilerden açıklanan ölçütleri yansıtan, paylı taşınmazın zaman ve yer olarak bölünme biçimini belirleyen, çeşitli seçenekleri içeren rapor alınması, bunlardan en uygun olanına hükmedilmesi gereklidir. ../...Somut olaya gelince, çekişmeli taşınmaz, taraflar arasında paylı mülkiyet üzere olup, aralarında mülkiyet çekişmesi yoktur. Davacının davadaki isteği de, taşınmazın kullanma ve yararlanma biçiminin hakim tarafından belirlenmesine dairdir. Hal böyle olunca, mahkemece yukarıda belirtilen şekilde inceleme ve araştırma yapılıp, soruşturmanın tamamlanması ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davacı vekilinin buna ilişkin temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile yerel mahkeme kararının (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.