Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 542 - Karar Yıl 2009 / Esas No : 9781 - Esas Yıl 2008
MAHKEMESİ : ÇAYCUMA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 30/04/2008NUMARASI : 2006/391-2008/216Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada; Davacı, miras bırakanı Y.ın adına kayıtlı tek taşınmazı olan 43 parsel sayılı taşınmazını ölünceye kadar bakmak aktiyle 2.eşi olan davalıya temlik ettiğini, murisin bakma ihtiyacının bulunmadığını, mirasçıdan mal kaçırma amacıyla devrinin yapıldığını ileri sürerek pay oranında iptal tescil, olmazsa tenkise karar verilmesini istemişlerdir. Davalı, murise baktığını belirtip, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, işlemin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı yapılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, taraf vekillerince süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 20.1.2009 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden H.Ü.vs.vekili Avukat C. G.ile yine temyiz eden N.A.vekili Avukat A. Ö.geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi .tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: -KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil olmazsa tenkis isteklerine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğine ve toplanan delillere göre; davacıların miras bırakanı Y.n maliki olduğu 43 parsel sayılı taşınmazını 4.6.2003 tarihinde ölünceye kadar bakma aktiyle davalı N.e devrettiği anlaşılmaktadır.Davacılar, miras bırakanların yapmış olduğu bu temlikin kendilerinden mal kaçırma amacıyla yapıldığını ileri sürerek eldeki davayı açmışlardar. Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; davacılar miras bırakanı Y.'ın 1936 doğumlu olduğu, ilk eşi S. ile evlilikleri devam ederken davalı N.ile evlilik dışı ilişkilerini sürdürerek birlikte yaşadığı ve maliki olduğu tek mal varlığı olan, üzerinde 2 katlı bina bulunan, ayrıca hayatlarını da idame ettirdikleri bu taşınmazı 4.6.2003 tarihinde, 1962 doğumlu davalı N.e bakım karşılığı devrettiği ve 18.6.2004 tarihinde de ilk eşinden boşandıktan sonra 8.7.2004 tarihinde N.ile evlendiği ve 1.7.2005 tarihinde de öldüğü dosya kapsamı ile sabittir.Bir kimsenin hayatını idame ettirdiği yegane mal varlığı olan taşınmazını elden çıkarmasının hayatın olağan akışına uygun düştüğü kabul edilemez.Diğer taraftan; eşi ile çocukları bulunduğu halde aralarında 26 yaş farkı olan birlikte yaşadığı kimseye tek ve çok değerli olan mal varlığını devretmesinin, mantıklı ve doğru olduğu da söylenemez.Hal böyle olunca, yukarıda belirlenen olgular değinilen ilkeler çevresinde değerlendirildiğinde de miras bırakanın yapmış olduğu temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu kabul edilmelidir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek reddine karar verilmiş olması doğru olmadığı gibi, kabul tarzı itibarıyle davanın niteliği gözetildiğinde nisbi harca tabi olduğu ve yargılama aşamasında harç ikmal edilen değer üzerinden avukatlık ücreti tayini gerekirken, maktu ücreti vekalete hükmedilmiş olması da isabetli değildir.Tarafların bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlere hasren HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA,19.12.2008 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden tarafları vekilleri için 625.00.-TL. duruşma avukatlık parasının karşılıklı olarak alınıp birbirlerine verilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.1.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.