Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5408 - Karar Yıl 2009 / Esas No : 4254 - Esas Yıl 2009





AHKEMESİ: BÜYÜKÇEKMECE 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 29/11/2007NUMARASI: 2004/1965-2007/1099 Taraflar arasında görülen davada;Davacı, davalı adına kayıtlı olan 135 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığını ve üzerinde bina bulunduğunu ileri sürüp, tapu iptali ile elatmanın önlenmesi ve yapının yıkımını istemiştir.Davalı, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, çekişmeli taşınmazın 332,28 m2 lik kısmının kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı ve üzerinde bina bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Karar, taraflarca süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptali,elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 135 parsel sayılı taşınmazın kadastro tesbitinin 20.8.1965 tarihinde yapıldığı ve 14.10.1969 da kesinleştiği, eldeki davanın ise 5.11.2003 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.Hüküm taraflarca temyiz edilmiştir.Her ne kadar çekişmeli taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan bölümü devletin hüküm ve tasarrufu altında ve kamu malı niteliğinde özel mülkiyete konu olamayacak (Anayasanın 43, 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 16/c maddesi gereğince) yerlerden olduğu keşfen saptanmış ise de; 25.2.2009 tarihinde kabul edilip 14.3. 2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasanın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Yasanın 12. maddesinin 3. fıkrasına eklenen " bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır" ve 3. maddesi ile eklenen geçici 10. maddesinin " bu kanunun 12. maddesinin 3. fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır" şeklindeki hükmü gözetildiğinde, kadastro tespitinin kesinleştiği tarih olan 14.10.1969 ile davanın açıldığı tarih arasında 3402 Sayılı Yasanın 12. maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu sabittir.Anılan hükümlerin (yasanın) 9.5.1960 tarih 21/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince usulü kazanılmış hakkın istisnasını teşkil etmesi ve yasanın kişiler yararına yeni haklar tanıması nedeniyle olayda uygulama yeri bulacağı kuşkusuzdur.Bilindiği üzere; hak düşürücü süre olumsuz dava şartlarından olup kamu düzeni ile ilgilidir. Mahkemece davanın her aşamasında re'sen gözetilmesi gerekli bir kuraldır.Kaldı ki, 5841 Sayılı Yasa ile getirilen değişikliklerin kesin hüküm halini almamış davalara da uygulanacağı öngörülmüştür.Hal böyle olunca, yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler gözetilmek suretiyle davanın hak düşürücü süreden dolayı reddine karar verilmesi için karar bozulmalıdır.Öyleyse davacının tüm temyiz itirazlarının reddine. Davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,7.5.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.