Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 5390 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 2129 - Esas Yıl 2013
Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi . raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve pay oranında tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden, miras bırakan H.'nin 909 parsel sayılı taşınmazdaki payını 27.11.1987 tarihinde satış suretiyle kızının eşi olan davalı damadına temlik ettiği, 1906 doğumlu olan murisin 20.08.1998 tarihinde öldüğü hasımsız düzenlenen veraset ilamına göre geride mirasçı olarak davacı oğulları ile dava dışı çocukları D.ile İ.'ın kaldıkları anlaşılmaktadır.Davacılar, miras bırakanın yapmış olduğu temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki; miras muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil davaları mirasçılar tarafından açılır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 51. maddesinde (1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 38. maddesi) düzenlenen “dava ehliyeti” dava şartı olup, hakim davanın her aşamasında mevcut olup olmadığını kendiliğinden (re'sen) araştırmak zorundadır. Somut olayda; hükümden sonra dava dışı mirasçı D. Y.un Ordu 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı dava neticesinde, 14.02.2012 tarihli 2010/318 Esas, 2012/98 Sayılı karar ile davacılardan Ü. ile dava dışı mirasçı İ.'ın annesinin A.D.olduğunun, davacılar Ke.ile S.in annesinin ise Ç. D. olduğunun tespitine karar verildiği, anılan kararın Yargıtay 18. Hukuk Dairesi'nin ilamı ile onanarak, hükmün 29.11.2012 tarihinde kesinleştiği görülmektedir. O halde, anılan ilamın kesinleşmesinden sonra düzenlenmiş miras bırakana ait veraset ilamının temin edilmesi için taraflara imkan tanınması, ondan sonra S.haricindeki davacıların aktif dava ehliyetlerinin değerlendirilmesi gerekeceği tartışmasızdır. Öte yandan, bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213. (6098 sayılı T.B.K. 237) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır.Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; mahkemece anılan ilkeler doğrultusunda hüküm kurmaya yeterli araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Özellikle; miras bırakanın başkaca malvarlığının olup olmadığı, sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, o tarih itibariyle davalının alım gücünün olup olmadığı hususları araştırılmadığı gibi, çekişme konusu taşınmazın temlik tarihinden sonra kimin tarafından ne şekilde tasarruf edildiği de kuşkuya yer bırakmayacak şekilde saptanmış değildir. Hal böyle olunca; öncelikle miras bırakana ait yeni düzenlenmiş veraset ilamının temin edilmesi için taraflara imkan tanınması, ondan sonra davacıların aktif dava ehliyetlerinin değerlendirilmesi, aktif dava ehliyetlerinin bulunduğunun tespit edilmesi halinde, yukarıda açıklanan ilkeler ve olgular doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.Davalı vekilinin temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlere hasren (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.04.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.