Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5369 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 5115 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : KÜÇÜKÇEKMECE 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 24/05/2013NUMARASI : 2010/92-2013/246Taraflar arasında görülen tapu iptal tescil, tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davalı Aydın yönünden davanın reddine, davalı Münüfe açısından tazminat talebinin kabulüne, davalı Bilhan yönünden husumet nedeniyle davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davalı Münüfe tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;KARARDava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil olmadığı takdirde bedel istemine ilişkindir. Davacı; kayden malik olduğu ... parsel sayılı taşınmazın satışı için davalı eşi Münüfe’yi vekil tayin ettiğini, davalının bu vekaleti kullanarak rızası dışında kötü niyetli olarak kardeşi davalı Bilhan’a satış suretiyle bedelsiz devrettiğini, Bilhan’ın da davalı Aydın’a muvazaalı ve bedelsiz olarak satış suretiyle temlik ettiğini, taşınmazın halen davalı Bilhan'ın ve sahibi bulunduğu şirketin tasarrufu altında olduğunu ileri sürerek tapunun iptali ile adına tescilini, olmadığı takdirde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 8.000 TL 'nin dava tarihinden itibaren faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalılar Münife ve Bilhan, taşınmaz davalı Bilhan'a ait iken ekonomik nedenlerle emanetçi olarak ileride iade edilmek koşuluyla eniştesi olan davacıya devredildiğini, bu nedenle de vekalet verildiğini, davacının kötü niyetli olduğunu davalı Aydın, taşınmazı tapu kayıt maliki Bilhan'dan yaptıkları iş neticesinde satın aldığını ve bedelini ödediğini, iyiniyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, son kayıt malikinin iyiniyetli olduğu gerekçesi ile tapu iptal tescil isteğinin reddine, 431.342-TL’nin davalı Münüfe’den tahsiline karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davacının Bakırköy 28.Noterliği’nin 23/01/2006 tarih 2423 nolu vekaletnamesi ile eski eşi davalı Münüfe’ye 21634 parsel sayılı taşınmazı satmak üzere özel yetki verdiği, 06/02/2006 tarih ve 1330 yevmiye nolu resmi akitle çekişme konusu taşınmazın vekil Münüfe eliyle 158.000-TL bedelle davalı Bilhan’a satıldığı; 19/04/2006 tarih 5487 yevmiye nolu resmi senetle ise taşınmazın 160.000-TL bedelle, üzerindeki 100.000-TL ipotekle birlikte Bilhan tarafından diğer davalı Aydın’a satış suretiyle devredildiği anlaşılmaktadır.Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince, toplanan deliller ve tüm dosya içeriğine yukarıdaki ilkeler uyarınca bakıldığında vekilin vekalet görevini kötüye kullanarak temliki yapmadığı, temlikin iradi olduğu, bir başka ifade ile taşınmazın asıl sahibinin davalı Bilhan olduğu, ancak davacı adına kaydedilmesi üzerine davalı Bilhan’a iade edilmesi amacı ile davacının önce Av. Şeyda’yı vekil tayin ettiği, Şeyda’nın taşınmazın bedelsiz temlik edilmesi hususunda davacıdan yazılı talimat istediği, verilmemesi üzerine davacının eşi Münüfe’yi vekil tayin ederek davacının iradesi doğrultusunda temlikin gerçekleştirildiği sonucuna varılmaktadır.Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile kabulüne karar verilmesi doğru değildir. Kabule göre de, dava dilekçesinde 8.000-TL istenildiği ve ıslah yapılmadığı halde, HMK 26. maddesi gözardı edilerek istekten fazlaya hükmedilmesi de isabetsizdir.Davalı Münüfe’nin bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.