Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5368 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 5655 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : SAKARYA 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 31/12/2013NUMARASI : 2013/484-2013/690Taraflar arasında görülen tapu iptali tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi .. ..’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;KARARDava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil istemine ilişkindir.Davacı, ortak mirasbırakan İ.. T..’un kayden maliki olduğu, 141 ada 512 parsel sayılı taşınmazını 23/10/2007 tarihinde bağış suretiyle, 4532 parsel sayılı taşınmazını 26/07/2000 tarihinde satış suretiyle davalıya devrettiğini, işlemlerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapuların iptali ile mirasbırakan İ.. T.. adına tescile karar verilmesini istemiştir. Davalı, mirasbırakanın sağlığında her 3 kızına da araba, ev alıp, nakit paralar verdiğini, murisin diğer iki kızına aldığı gibi davalı kızına da taşınmaz almak istediğini, ancak deprem sebebi ile taşınmaz alamadığını bu nedenle 4532 parsel sayılı taşınmazını satış yolu ile devrettiğini, 512 parsel sayılı taşınmazını ise davalı kızının yanında yaşaması ve kendilerine bakması nedeni ile minnet duygusuyla bağışladığını, işlemlerin muvazaa içermediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, mirasbırakanın ekonomik durumunun iyi olduğu, taşınmaz satmaya ihtiyacının olmadığı, davalıya devredilen dava konusu taşınmazların toplam değerinin, halen mirasbırakan adına kayıtlı taşınmazlarla, davacı ve dava dışı kızlarına bırakılan taşınmazların değerlerinden fazla olduğu, temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçeleri ile davanın kabulüne karar verilmiştir.Toplanan deliller ve tüm dosya içeriğinden, mirasbırakan İsmail’in dava konusu 141 ada 512 parsel sayılı 2 katlı betonarme bina ve arsa vasıflı taşınmazını 23/10/2007 tarihinde bağış suretiyle; 4532 parsel sayılı altında dükkan olan kargir bina niteliğindeki taşınmazını ise 26/07/2001 tarihinde satış suretiyle davalı kızına temlik ettiği muris İsmail'in 8.4.2012 tarihinde öldüğü mirasçıları olarak davanın tarafları olan kızları ile dava dışı bir kızı ve eşinin kaldıkları anlaşılmaktadır.Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (nitelikli-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. ./..Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de 4721 s. Türk Medeni Kanununun 706, 6098 s. Türk Borçlar Kanununun 237 (818 s. Borçlar Kanunun 213) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki kişisel ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur. Yine bağış, geçerli sözleşmelerden olup, bağış suretiyle temlik edilen taşınmazlar bakımından muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davalar dinlenmez. Somut olaya gelince, dosya kapsamından mirasbırakanın hem davacıya, hem dava dışı kızı Dilek’e temlikler yaptığı kayden sabittir. Bu durumda, olay yukarıdaki ilkeler uyarınca irdelendiğinde mirasbırakanın mal kaçırma amacı ile değil, denkleştirme amacı ile hareket ettiği sonucuna varılmaktadır. Nitekim, davanın kabulü halinde mirasçı sıfatı ile hak sahibi olabilecek dava dışı mirasçılar da bu şekilde beyanda bulunmuşlardır.Denkleştirme sözkonusu olduğunda mirasçılara verilen taşınır ya da taşınmaz değerlerin eşit olmasının aranmayacağı da açıktır.Hal böyle olunca, davada tenkis istenmediği de gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile kabulüne karar verilmesi doğru değildir. Davalının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.