MAHKEMESİ: BABAESKİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 20/11/2007NUMARASI: 2006/376-2007/353Taraflar arasında görülen davada;Davacı, kendisinin 1927, eşinin 1928 doğumlu olup bakıma muhtaç olmaları nedeniyle 10 parça taşınmazını ölünceye kadar bakıp gözetme koşuluyla davalıya devrettiğini, temlikten sonra bir süre kendisiyle ilgilenen davalının artık eşine ve kendisine bakmadığını, kendini ve eşini aşağılama içerir sözlerle kırdığını ileri sürüp, dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile adına tescilini istemiştir.Davalı, taşınmazların kendisine ölünceye kadar bakıp gözetme koşuluyla verilmediğini, davacının taşınmazları Borçlar Kanununun 242. maddesi uyarınca bağışladığını, bağışlanan malın geri alma koşullarının oluşmadığını, davacıya acıyarak devir tarihinden sonra 1,5 yıl boyunca davacıyı ve eşini bakıp gözettiğini, dava açılmadan 1 ay önce davacının yakınlarının etkisinde kalarak kendisini eve sokmadığını bildirip davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davacının Borçlar Kanununun 244. maddesinde düzenlenen bağıştan rücu şartlarının oluştuğunu kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşmalı temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, tebligat giderleri karşılanmadığından duruşma isteği reddedilerek, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davacının Borçlar Kanununun 244. maddesinde de düzenlenen bağıştan rücu şartlarının oluştuğunu ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. İddianın ileri sürülüş biçimi ve dosya içeriğine göre; davacı 10 parça taşınmazın kendisinin ve eşinin yaşlılıkları nedeniyle bakıma ihtiyaçları bulunduğundan bakım karşılığı davalıya verildiğini, ancak resmi akdin bağış biçiminde düzenlendiğini ileri sürmüştür.Bilindiği gibi, olayları bildirmek taraflara hukuki nitelemeyi yapmak ve olaya uygun yasa maddesini uygulamak hakime aittir. Dava dilekçesi bu açıdan değerlendirildiğinde davada hile hukuksal sebebine dayanıldığı açıktır. Nitekim davalı da taşınmazların bakım karşılığı verildiği düşüncesiyle bir süre davacıya bakmıştır. Bu olgu da temliki işlemin gerçekte bakım sözleşmesi kastı ile yapıldığını ortaya koymaktadır. Bilindiği gibi; hile, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya,özellikle sözleşme yapmaya sevketmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak, veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur. Borçlar Kanununun 28/l maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable Şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Öte yandan, hile her türlü delille isbat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir.Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluylada kullanılabilir. Somut olaya gelince; yukarıdaki ilkeler, dinlenen tanık beyanları ve dosyaya yansıyan diğer bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde davacının hileye düşürülmek suretiyle temliki işlemin gerçekleştirildiği sonucuna varılmaktadır. Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken delillerin değerlendirilmesinde ve hukuki nitelemede yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.04.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.