Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 5300 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 4966 - Esas Yıl 2010
MAHKEMESİ: SİLİVRİ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 16/12/2009NUMARASI: 2009/684-2009/435Taraflar arasında görülen davada; Davacı Hazine, davalının maliki olduğu dava konusu 229 ada 2 parselin devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kıyı-kenar çizgisi kapsamında kaldığını ileri sürerek, tapunun iptali ile tescil harici bırakılmasını istemiştir. Davalı, davanın reddini savunmuştur. Davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar, Dairece "onanmış taraf vekillerince karar düzeltme istemi üzerine bu kez 5841 Sayılı Yasa uyarınca hak düşürücü süre yönünden davanın reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile hüküm bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir. Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi un raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptal ve sicil kaydının kütükten terkini isteğine ilişkindir. Mahkemece, hak düşürücü süre nedeni ile davanın reddine karar verilmiştir. Davalılara ait dava konusu 229 ada 2 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinin 08.02.1972 tarihinde yapıldığı ve 21.11.1972 tarihinde kesinleştiği eldeki davanın ise, 25.03.2005 tarihinde açıldığı kayden sabittir.Bilindiği üzere, 14 Mart 2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasanın 2.maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 12.maddesinin üçüncü fıkrasına "Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır." cümlesi ve aynı Yasanın 3.maddesi ile de 3402 Sayılı Yasaya "Bu Kanunun 12.maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır" şeklindeki geçici 10. madde eklenmiştir.Somut olayda, kadastro tespitinin kesinleşmesinden itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık sürenin geçtiği açıktır. 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesinde öngörülen süre hak düşürücü süre olup, kamu düzeni ile ilgilidir ve mahkemece davanın her aşamasında resen gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır.Özellikle, bu hususlar gözetilerek davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığına göre davacı Hazine vekilinin diğer temyiz itirazı yerinde değildir, reddine.Ancak, hemen belirtilmelidir ki, bir taraf, dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olup da, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü ya da yeni bir İnançları Birleştirme Kararı gereğince davayı kaybederse, davada haksız çıkmış olmasına rağmen, yargılama giderlerinden sorumlu tutulamaz.Anılan bu kural yasal ve yargısal uygulamada kararlılık kazanmıştır. (Baki Kuru, Hukuk Usulü Mahakemeleri 5. Cilt, sayfa 5338, dipnot 159; 10. H.D. 21.12.1976, 8770/8739 ve dipnot 160: 5. HD 12.09.1977, 5445/5655 dipnot 161: 10. HD 24.02.1976, 6296/1297) Ayrıca, her dava açıldığı tarihteki koşullara bağlıdır. Öte yandan avukatlık ücreti 29.05.1957 tarih ve 4/16 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca yargılama giderlerinden sayılır. Davacı Hazine, tdavalının tüm yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretiyle maktu harçtan sorumlu tutulması emyiz dilekçesinde sair nedenlerden söz etmek suretiyle ve açıkça bu hususa değinmiştir.Somut olayda yapılan uygulama ile taşınmazın kıyı kenar çizgisi kapsamında kaldığı ve davacı Hazinenin dava tarihinde dava açmakta haklı olduğu dikkate alındığında ve yargılama sırasında yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa gereğince dava reddedildiğine göre, ilke bazında gerekeceğinde kuşku yoktur.Davacı Hazinenin, bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedene hasren HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 06.05.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.