Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5275 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 4741 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : EDREMİT 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 16/02/2010NUMARASI : 2008/228-2010/77Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;Davacı Hazine, davalıların maliki olduğu 518 ada 11 parsel sayılı taşınmazın bir bölümünün kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığını ileri sürerek, tapu iptali, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinde bulunmuştur.Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, hak düşürücü süreden, davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptal, sicil kaydının kütükten terkini istemine ilişkindir.Mahkemece, hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişmeli 518 ada 11 parsel sayılı taşınmazın ifraz nedeniyle 24.01.1980 tarihinde tapu siciline tescil edildiği, hibe yoluyla 27.03.1980 tarihinde davalılara temlik edildiği, davanın ise 13.12.2007 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, 14 Mart 2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa’nın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Yasası’nın 12. maddesinin üçüncü fıkrasına “Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dâhil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” cümlesi ve aynı Yasa’nın 3. maddesi ile de 3402 Sayılı Yasa’ya “Bu Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindeki geçici 10. madde eklenmiştir. Somut olayda, taşınmazın tapuya tescil edildiği tarihten itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği açıktır. Hak düşürücü süre kamu düzeni ile ilgili olup mahkemece davanın her aşamasında res'en gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır. Özellikle bu hususlar gözetilerek davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, davacı hazine vekilinin diğer temyiz itirazı yerinde değildir, reddineAncak, hemen belirtmelidir ki; bir taraf, dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olup da, dava açıldıktan sonra yürürlüğü giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü ya da yeni bir İnançları Birleştirme Kararı gereğince davayı kaybederse, davada haksız çıkmış olmasına rağmen, yargılama giderlerinden sorumlu tutulamaz.Anılan bu kural yasal ve yargısal uygulamada kararlılık kazanmıştır.(Baki Kuru, Hukuk Usulü Muhakemeleri 5. cilt, sayfa 5338, dipnot 159; 10. H.D. 21/12/1976, 8770/8739 ve dipnot 160: 5. HD 12/09/1977, 5445/5655 dipnot 161: 10.HD 24/02/1976, 6296/1297) Ayrıca her dava açıldığı tarihteki koşullara bağlıdır. Öte yandan avukatlık ücreti 29.5.1957 tarih ve 4/16 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca yargılama giderlerinden sayılır. Davacı hazine temyiz dilekçesinde sair nedenlerden söz etmek suretiyle bu hususa değinmiştir.Hal böyle olunca; somut olayda mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu alınan krokili bilirkişi raporunda, çekişmeli taşınmazın tamamının kıyı kenar çizgisine göre kıyıda bulunduğu, dava tarihinde davacı hazinenin haklı olduğu anlaşıldığına ve yargılama sırasında yürürlüğe giren 5841 sayılı yasa gereğince dava reddedildiğine göre, davalının tüm yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretiyle maktu harçtan sorumlu tutulması gerekirken aksine yazılı düşüncelerle hüküm kurulması isabetsizdir. Davacı Hazinenin, yargılama giderleri ve avukatlık ücreti açısından temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlere hasren HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 05.5.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.