MAHKEMESİ : UŞAK 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 16/10/2007NUMARASI : 2006/57-2007/263Taraflar arasında görülen davada;Davacılar,miras bırakanın mal kaçırmak amacıyla 131 parsel sayılı taşınmazdaki ½ payını bağış yoluyla davalı M.,kalan ½ payını da davalı S.a satış yoluyla temlik ettiğini,satışın gerçek olmadığını,mahfuz hissesinin ihlal edildiğini ileri sürüp muvazaa nedeniyle tapu kayıtlarının iptali ile muris adına tesciline,bağış yoluyla temlik edilen taşınmaz yönünden ise tenkise karar verilmesini istemişlerdir.Davalı S.,dava konusu taşınmaz payını bedelini ödeyerek satın aldığını, temlikin muvazaalı olmadığını belirtip davanın reddini savunmuştur. Diğer davalı, yargılamaya katılmadığı gibi davaya cevap da vermemiştir.Mahkemece,çekişme konusu taşınmazın ½ payının davalı M.e bağış yoluyla temlik edilmiş olup mutlak tenkise tabi olduğu,davalı S.’a yapılan pay temlikinin ise muvazaalı bulunmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Karar,davacılar ve davalı M.tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla tetkik hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil,tenkis isteğine ilişkindir.Mahkemece,davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden,toplanan delillerden;miras bırakanın çekişme konusu 131 parsel sayılı taşınmazın 1/2 payını 23.3.1990 tarihli akitle oğlu M.e bağış yoluyla;aynı taşınmazın kalan 1/2 payını 7.12.1994 tarihli akitle kızı S.a satış yoluyla temlik ettiği anlaşılmaktadır.Davacılar,anılan bu temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu,mahfuz hissesinin ihlal edildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır. Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşınmaktadır. Öte yandan miras bırakanın sağlığında mal varlığının tamamını veya bir kısmını,mirasçıları arasında hoş görü ile karşılanabilecek makul ölçüler içerisinde paylaştırmışsa mirasçısından mal kaçırma iradesinden söz etme olanağı yoktur. O halde miras bırakanın denkleştirme yapıp yapmadığı üzerinde durulması, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden, taşınır, taşınmaz ve hakların araştırılması,tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mercilerinden getirtilmesi, her bir mirasçıya geçirilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınarak paylaştırmanın mı ? yoksa mal kaçırma amacın mı ? üstün tutulduğunun aydınlığa kavuşturulması zorunludur. Somut olaya gelince;davalı S.a yapılan pay temlikine ilişkin taşınmazın akit tarihindeki değeri ile saptanan gerçek bedeli arasında açık fark bulunduğu,esasen taşınmazın S.a intikalinin bedelsiz olduğu mahkemenin de kabulünde olduğu, minnet duygusu ile yapılan bağışların gerçek satış olarak değerlendirelemeyeceği,bu amaçla yapılan temliklerin diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı,başkabir anlatımla diğer mirasçıları miras hakkından yoksun bırakmak amacına yönelik olduğu sonucuna varılmaktadır.Bu durumda,davalı S.a yapılan pay temlikinin muvazaalı olduğu kabul edilmelidir.Öyleyse davanın bu yönden kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davanın bu pay yönünden reddi doğru değildir.Diğer taraftan; dava konusu bağış yoluyla davalı Mehmet'e yapılan temlik açısından,bilindiği gibi, koşulların mevcudiyeti halinde bağış yoluyla yapılan temliki işlemlerin Türk Medeni Yasasının 565. maddesi gereğince tenkise tabi tutulacağı kuşkusuzdur.Tenkis isteğinin da süresinde yapıldığı anlaşılmaktadır.Ne var ki, tenkis isteği ile ilgili olarak yapılan inceleme ve araştırmanın hüküm vermeye yeterli olduğu söylenemez.Bilindiği gibi;tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (tebberru) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul;miras bırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik ) dışı terekenin tümü ile bilinmesiyle mümkündür.Tereke miras bırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu mameleki kıymetler ile, iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Miras bırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin bir aylık nafakası, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tesbit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tesbiti gerekir. (MK.565) Miras bırakanın Medeni Kanunun 564. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve subjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belilenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedelenen kastının varlığından söz edilemez. Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya Medeni Kanunun 565. maddesinin 1,2 ve 3 bentlerinde gösterilenler) veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken Medeni Kanunun 570. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirascılardan ise aynı kanunun 561. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir. Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (SABİT TENKİS ORANI) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı (MK.564) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir. Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihinin kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı uyarınca sür'atle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, tercih hakkının kullanıldığı gündeki fiatlara göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak NAKTİN ödetilmesine karar verilmelidir. Hal böyle olunca;davalı S.hakkında davanın kabulüne,davalı M. hakkında açılan dava yönünden yukarıdaki ilke ve olgular çerçevesinde araştırma yapılarak davalı Suzan'dan muris muvazaası nedeniyle intikal edecek pay da gözetilerek varılacak sonuca göre bir hüküm kurulması gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.davacılar ve davalı M.in temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle H.U.M.K.'nun 428. maddesi geriğince BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,28.4.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.