Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5248 - Karar Yıl 2009 / Esas No : 2145 - Esas Yıl 2009





MAHKEMESİ : TARSUS 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 23/10/2008NUMARASI : 2004/97-2008/363Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, miras bırakan babalarının dava konusu 12 sayılı parseldeki 7 numaralı bağımsız bölümünü davalı 2. eşine mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak temlik ettiğini ileri sürerek tapu iptali-tescil istemişlerdir.Davalı, taşınmazın kendi parasıyla alındığını ancak miras bırakan adına tescil ettirildiğini, mal kaçırma iradesi bulunmadığını belirtip davanın reddini savunmuş, ölünce dava mirasçısına karşı devam ettirilmiştir.Mahkemece, temlikin muvazaalı yapıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalı mirasçısı tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 5.5.2009 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat S... H... geldi,davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vekili avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 5 sayılı parseldeki iki adet mesken ve 12 sayılı parseldeki 7 numaralı mesken ile 10 ve 11 numaralı dükkanlar miras bırakan Hasan’a ait iken, miras bırakanın davaya konu 12 sayılı parseldeki 7 numaralı meskenini 25.4.1989 tarihinde davalı ikinci eşine satış yoluyla devrettiği, ; 5.8.2002’de ölünce, geriye mirasçıları olarak ilk eşinden olma dört çocuğu ile davalı ikinci eşinin kaldığı, eldeki davanın miras bırakanın üç çocuğu tarafından açıldığı anlaşılmaktadır.Davacılar, temlikin mal kaçırma amacıyla muvazaalı biçimde gerçekleştirildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmışlar; davalı ise, taşınmazın kendi birikimiyle alındığını ancak bazı özel nedenler sebebiyle geçici süre için miras bırakan adına tescil edildiğini, nedenler ortadan kalkınca da miras bırakan tarafından kendisine aktarıldığını, mal kaçırma amacı bulunmadığını savunmuştur.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tesbiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olayda, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde yeterli soruşturma yapıldığını ve davalının savunması üzerinde yeterince durulduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.Hal böyle olunca, toplanan ve toplanacak tüm delillerin açıklanan ilkeler gözetilmek suretiyle değerlendirilmesi, miras bırakanın gerçekten diğer mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla hareket edip etmediğinin kuşkuya yer bırakmayacak biçimde açıklığa kavuşturulması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, temlikteki gerçek irade açığa çıkarılmadan hüküm kurulması doğru değildir. Davalının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 19.12.2008 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 625.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 5.5.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.