Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5202 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 1490 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : ALANYA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 08/09/2011NUMARASI : 2003/507-2011/578Yanlar arasında görülen tapu iptal ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 09.04.2013 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı M.K. vekili Avukat E.Ö., dahili davalı M. D. vekili Avukat A. O. D., İ. olunanlar M.O. Ö. vd. vekili Av. İ. Y.ile temyiz edilenler vekili Avukat M. S.Geçit geldiler, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz eden davalılar A. İ.G. vd. vekili Avukat, temyiz edilen İ.. olunan C. U. gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, ve birleşen dava, tapu iptal ve tescil isteklerine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden toplanan delillerden; çekişme konusu, 262 parsel sayılı taşınmazdaki davacılara ait payların vekilleri C.Uç.tarafından 20.04.1995 tarihli akitle davalılar K.Y., A. İ. G.ve H. H. S.a satış yoluyla temlik edildiği, anılan davalıların da satın aldıkları payları 21.04.1998 tarihinde davalı M. K.'ya, davalı M.'in de birleşen dosyanın davalısı M. D.a 01.05.2003 tarihinde satış yoluyla devrettiği, davalılar K.,A. İ. ve H.H.'in ilk el, ondan sonra edinen M.K.a'nın ikinci, davalı M. D.'ın ise üçüncü el durumunda olduğu anlaşılmaktadır. Davacılar, resmi akitte kullanılan vekâletnamenin sahte olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır. Yukarıda da belirtildiği üzere, ilk el konumunda bulunan davalılar K.A. İ. ve H.H.'e yapılan temlikte kullanılan vekaletnamenin sahte olduğu Adli Tıp Kurumu raporu ile sabittir. Diğer davalılar iyiniyet savunmasında bulunmuşlardır.Bilindiği üzere, hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları,dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Türk Medeni Kanunu'nun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988. ve 989. tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK'nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tesçile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma,toplam düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyiniyetli gözükeni değil,gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir. Somut olaya gelince, sahtecilik yoluyla taşınmaz mal iktisap eden ve ilk el konumunda bulunan kişi bakımından oluşan sicilin geçersizliği tartışmasızdır. Ondan bu taşınmazı edinen kişinin iktisabını kayda göre yaptığı ve ikinci el konumuna geldiği ve koşulların varlığı halinde Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesi koruyuculuğundan yararlanabileceği muhakkaktır. Bu durumda, davalılar K., A. İ.ve H.H. dışındaki diğer davalıların ikinci ve sonraki el konumunda oldukları, tapu sicilindeki kayda güvenerek iyi niyetle taşınmazı iktisap etmeleri durumunda Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesinde öngörülen koruyuculuktan yararlanacakları kuşkusuzdur. Ne var ki, mahkemece ikinci ve sonraki el konumundaki diğer davalılar yönünden davalıların iyi niyet savunmasının üzerinde durulmadığı gibi bu konuda yeterli inceleme ve araştırmanın yapılmadığı anlaşılmaktadır.Hal böyle ikinci ve sonraki el konumunda bulunan davalılar yönünden yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde gerekli inceleme ve araştırmanın yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davalıların bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü ( 6100 Sayılı HMK'nun geçici 3. maddesi yollamasıyla ) 1086 Sayılı HUMK.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 990.00.'ar -TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenlerden alınmasına, 09.04.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.