MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece konusuz kaldığından davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'nun raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, tapu iptali ve miras payı oranında tescil isteğine ilişkindir. Davacılar, mirasbırakanları ...'nın 197 parsel sayılı taşınmazını 19.03.1973 tarihinde satış göstermek suretiyle davalı torunlarına devrettiğini, temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, öte yandan murisin temyiz kudretinin yerinde olmadığını ileri sürerek, miras payları oranında iptal ve tescile karar verilmesini istemişlerdir. Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, konusuz kaldığı gerekçesiyle esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, hüküm davacılar tarafından temyiz edilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delilerden; yapılan kadastro çalışmaları ile davaya konu 197 parsel sayılı taşınmazın malik hanesinin boş bırakıldığı, ancak kadastro tespitine yapılan itiraz sonucunda ... Kadastro Mahkemesi'nin 2011/654E., 2012/37K., sayılı kararı ile çekişmeli taşınmazın muris ... adına tesciline karar verildiği, kararın 21.01.2013 tarihinde kesinleştiği, ancak mirasbırakanın henüz Kadastro Mahkemesindeki dava sonuçlanmadan taşınmazı 13.09.1973 tarihinde 5872 yev. nolu resmi akitle satış suretiyle davalı torunlarına devrettiği, eldeki davanın ise mirasbırakan tarafından yapılan bu temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu, öte yandan murisin temyiz kudretinin yerinde olmadığı ileri sürülerek, iptal ve tescil isteği ile açıldığı, öte yandan eldeki davanın davalıları tarafından tapu iptal ve tescil isteği ile davacılar aleyhine açılan ....Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/309 E.. sayılı davasında ise davalıların; muris ile yaptıkları 19.03.1973 tarihli 5872 yev. nolu akit gereğince Kadastro Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda aslında çekişmeli taşınmazın adlarına tesciline karar verilmesi gerekirken muris adına tescile karar verilmesinin doğru olmadığının ileri sürüldüğü, bu davanın halen derdest olduğu anlaşılmaktadır.Eldeki davada dava dilekçesi içeriğinden ve iddianın ileri sürülüş biçiminden, davada, ehliyetsizlik ve muvazaa hukuksal nedenlerine dayanıldığı açıktır.Hemen belirtmek gerekir ki; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 11.4.1990 gün ve 1990/1–152, 1990/236 sayılı kararında vurgulandığı gibi, davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur. Hukuki sebeplerden bir tanesinin diğer hukuki sebebin incelenmesine olanak verir niteliği bulunduğu sürece önem ve lüzum derecesine göre birden fazla hukuki sebep aynı davada inceleme ve araştırma konusu yapılabilir. Ne var ki; dayanılan nedenlerden birinin ehliyetsizlik olması halinde kamu düzeniyle ilgili bulunması ve ehliyetsizliğin saptanması halinde öteki nedenlerin incelenme gereğinin ortadan kalkacağı hususları dikkate alındığında öncelikle bu neden üzerinde durulması gerektiği kuşkusuzdur.Bilindiği üzere; Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, TMK'nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarih 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafiklerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle ...ndan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK'nin 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.Somut olayda; ehliyetsizlik iddiası yönünden yukarıda değinilen ilke ve düzenlemeler kapsamında bir araştırma yapılmamış ve ...ndan rapor alınmamıştır.Öte yandan, .... Asliye Hukuk Mahkemesinde 2013/309 Esas sayılı derdest olan dava dosyasının da eldeki dava ile fiili ve hukuki irtibatının bulunduğu açıktır.Hâl böyle olunca; hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu gözetilerek önemine binaen öncelikle incelenmesi, tarafların bu yönde bildirecekleri tüm delillerin toplanması, varsa miras bırakana ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kağıtları, reçeteler vs. istenmesi, tüm dosyanın 2659 sayılı Yasanın 7 ve 16. maddeleri hükümleri gereğince ...na gönderilmesi, akit tarihinde mirasbırakanın ehliyetli olup olmadığı yönünde raporunun alınması, ehliyetsiz olduğunun anlaşılması halinde muris ile davalılara arasında yapılan 13.09.1973 tarihli resmi akte itibar edilmeyerek davanın kabul edilmesi, ehliyetli olması halinde muris muvazaası hukuksal nedeni üzerinde durularak varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru olmadığı gibi eldeki dava ile aralarında fiili ve hukuki irtibat bulunmasına rağmen ....Asliye Hukuk Mahkemesi'Nin 2013/309E. sayılı davanın birleştirilmesine karar verilmemesi de isabetsizdir.Davacıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.