Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5199 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 2965 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ: ANKARA 21. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 20/10/2009NUMARASI: 2007/528-2009/309Taraflar arasında görülen davada;Davacı, paydaşı olduğu 565 parsel sayılı taşınmazına, izni ve rızası olmadan bir kısmı paydaş olan davalıların, 4 adet bina ile eklentileri yapmak ve ağaç dikmek suretiyle müdahale ettiklerini ileri sürerek, el atmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil isteminde bulunmuştur.Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, davacının paydaşı bulunduğu dava konusu taşınmaza, yazılı veya fiili taksim olmaksızın paydaş olan bir kısım davalılar tarafından el atıldığının belirlendiği ve intifadan men koşulunun oluşmadığı gerekçesiyle paydaş bulunan davalılar yönünden el atmanın önlenmesi ve yıkım isteklerinin kabulüne diğer davalılara yönelik istekler ile ecrimisil isteğinin reddine karar verilmiştir. Karar, davalılardan Talip, S., C.ve İ. vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi C.Ç.'in raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, elatmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve HUMK'nun 376. maddesine göre; son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin; aynı yasanın 388. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 389. maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne var ki, uygulamada söz konusu yasanın 381. maddesinin son fıkrasının getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hallerde HUMK.nun 389. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın 141. maddesi ile HUMK'nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz. Değinilen ilke ve yasa hükümleri göz ardı edilerek mahkemece kısa kararda "davalılar T. E., S. B., İ. H.Y.ve C. M. 'e karşı açılan davanın kabulü ile" dendiği halde gerekçeli kararda, " T. E., S. B., İ. H. Y.ve C.M.e karşı açılan davanın kısmen kabulü ile" dendiği ve devamında "diğer davalılar hakkındaki dava ve davacının ecrimisil taleplerinin reddine" denerek kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir. Hal böyle olunca, hükmün 10.4.1992 gün, 1992/7 esas, 1992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.05.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.