MAHKEMESİ : POLATLI 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 06/06/2013NUMARASI : 2010/313-2013/262 Taraflar arasında görülen elatmanın önlemesi ve yıkım davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kısmen kabul kısmen reddine ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi .. raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; -KARAR- Dava, paydaşlar arasında, sekiz parça çaplı taşınmaza, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir. Mahkemece, dava konusu 571, 572, 573 ve 574 parsel sayılı taşınmazlar bakımından davanın kabulüne, diğer parseller yönünden ise reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden davalının, dava konusu 573 ve 574 parsel sayılı taşınmazlara haklı ve geçerli bir neden olmaksızın, yapılanmak suretiyle müdahale ettiği saptanarak bu parseller bakımından davanın kabulüne; 576, 612, 613 ve 664 parsel sayılı taşınmazlara bir müdahalesinin bulunmadığı saptanmak suretiyle bu parseller bakımından da davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davalı tarafın bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir, reddine. Davalı tarafın 571 ve 572 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin temyiz itirazlarına gelince, paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere Medeni Kanun(MK)'nun 706, Borçlar Kanunun(BK)'nun 2l3, Tapu Kanunu'nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, "ahde vefa" kuralının yanında MK'nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, MK'nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Somut olaya gelince; mahkemece yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda yeterli araştırma yapılmamıştır. Dosya kapsamında, alınan harita bilirkişisi raporunda ve icra müdürlüğünce mahallinde yapılan incelemede yapının 573 ve 574 parsel üzerinde, inşaat ve zirai bilirkişi raporunda ise yapının 571, 572, 573 ve 574 parseller üzerinde bulunduğu bildirildiği halde bilirkişi raporları arasında çelişki giderilmemiş, paydaşlar arasında fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı, her paydaşın payına özgülenen bir yerin bulunup bulunmadığı belirlenmemiş ve davacıların taşınmazlarda kullandıkları ya da kullanabilecekleri bir yer olup olmadığı açıklığa kavuşturulmamıştır. Hal böyle olunca, 571 ve 572 parsel sayılı taşınmazlar bakımından yukarıda değinilen hususlar ve belirtilen ilkeler doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Davalı tarafın bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.