MAHKEMESİ: ADANA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 03/10/2006NUMARASI: 2005/263Taraflar arasında görülen davada;Davacı Hazine, tapu ve vergi kayıtlarına dayalı olarak kadastroca davalılar adına tespit ve tescil edilen ..parsel sayılı taşınmazın tapu miktar fazlasının devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan hali araziden kazanıldığını ileri sürerek, tapu miktar fazlasının iptali ile Hazine adına tescili isteğinde bulunmuştur.Bir kısım davalılar, davanın reddini savunmuşlar, diğerleri davaya yanıt vermemişlerdir.Davanın açılmamış sayılmasına ilişkin karar Dairece "... kendilerine yenileme dilekçesi tebliğ edilen davalılar yönünden işin esasına girilerek bir karar verilmesi, diğer davalılar yönünden davanın takip edilmediği gözetilerek bunlar bakımından davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiği..." gerekçesiyle bozulmuş olup, mahkemece bozmaya uyulmuş olmakla yapılan yargılama sonunda davalılar A.. A..İ..N..ve H..'nin dava tarihinden önce ölmüş oldukları gerekçesiyle haklarında açılan davanın reddine, haklarında dava takip edilmeyerek tebligat çıkartılmayan davalılar P.. S.. ve K.. hakkındaki davanın açılmamış sayılmasına, diğer davalılar hakkındaki davanın esastan reddine karar verilmiştir.Karar, davacı Hazine vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ..... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Mahkemece, hükmüne uyulan bozma ilamında belirtilen şekilde işlem yapılarak orada değinildiği şekilde karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur.Ancak, davanın devamı sırasında davalı M....T...A...'in öldüğü dosya kapsamı, özellikle mirasçılık belgesi ile sabittir. O halde, adı geçenin mirasçılarının tümünün davada yer almaları ve onların huzuru ile yargılamanın sürdürülmesi, başka bir ifadeyle taraf teşkilinin oluşturulması zorunludur.Oysa, mahkemece adı geçenin bir bölüm mirasçılarına tebligat yapılmasına karşın, diğerleri yönünden masraf yatırılmadığı için bu davalı bakımından davanın açılmamış sayılmasına kararı verilmiştir.Hemen belirtilmelidir ki, davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya Mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bilindiği üzere bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkca belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle HUMK.nun l59. maddesinde açık hükmünde belirtildiği gibi kanunun tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Buna karşın, aynı yasanın l63. maddesine göre hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekirki,ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazan davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletinde bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önliyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkca anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hakim tarafından hemen yerine getirilmelidir. Ne varki, mahkemece masraf yönünden kurulan ara kararın yukarıda değinilen ilkelere uygun düştüğü söylenemeyeceği gibi koşullarını karşılamayan ara kararına hukuki netice bağlamak da olanaksızdır.O halde, davacı Hazine'nin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüne, hükmün HUMK.'nun 428.maddesi gereğince belirtilen nedene hasren BOZULMASINA, 09.5.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.