Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5188 - Karar Yıl 2008 / Esas No : 1336 - Esas Yıl 2008





MAHKEMESİ: EYÜP 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 09/02/2007NUMARASI: 2000/589-2007/20Taraflar arasında görülen davada;Davacı, 12 parsel sayılı taşınmazda 6 nolu dairenin maliki olduğunu, dava dışı boşandığı eşi aleyhine yapılan usulsüz icra takibi sırasında taşınmazın ihale ile davalılardan M..e satıldığını, Münir’in de davalı K.’ya devrettiğini ileri sürerek, tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, kayıt maliki davalı K..hakkındaki davanın kanıtlandığı gerekçesiyle kabulüne, diğer davalılar hakkındaki davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davalılardan K. Ö. vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının boşandığı eşi dava dışı A. tarafından yine dava dışı E.a 20.02.1996 vadeli verilen senedin en son davalı İ.e ciro edildiği, İ.in de ödenmeyen senetten dolayı vekil aracılığıyla A.ve cirantalar aleyhine icra takibi yaptığı, A.’nin davacıdan olan alacağından dolayı davacıya İcra İflas Kanununun 89/2 maddesi uyarınca ihbar yapıldığı, icra takibi sonucunda davacıya ait çekişme konusu 12 parsel sayılı taşınmazdaki 6 nolu bağımsız bölümün ihalede davalı M.’e satıldığı, M.tarafından da davalı K.’ya temlik edildiği anlaşılmaktadır.Yukarıda belirlenen işleyişten M.in ilk el olduğu ve davalı K.’nın ise son kayıt maliki olduğu sabittir. Gerçekten de, icra ihalesi E.İcra Tetkik Mercii Hakimliğinin 1999/258 esas, 635 karar sayılı ilamı ile iptal edildiğine göre, ilk el durumunda bulunan M.bakımından kaydın illetten mücerret hale geleceği ve yolsuz tescil durumuna düşeceği açıktır.Ne varki, Türk Medeni Kanununun 1020. maddesinde öngörülen sicilin aleniyetinden istifade ederek taşınmazı edinen ikinci el durumundaki Kübra’nın, taşınmazı edinmesinde iyiniyetli olduğunun anlaşılması halinde 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanacağı kuşkusuzdur.Bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları,dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiş tir.Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989 tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet,nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş,değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke Medeni Kanunun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tesçile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde,huzur ve güveni koruma, toplam düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin,iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 Sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir. Somut olaya gelince, mahkeme icra ihalesinin feshedilerek iptal edilmiş olması başlı başına kaydın iptalini gerektireceği düşüncesiyle, davanın kabulü cihetine gidilmiş, oysa, davalı K. yönünden iyiniyet olgusu bakımından bir araştırma yapılmamıştır.Hal böyle olunca, yukarda değinilen ilkeler çerçevesinde davalı K.. bakımından iyiniyet araştırması yapılması, ondan sonra hasıl olacak duruma göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davalı K..’nın, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.04.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.