Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı ve müdahil tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi . raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında iptal tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras b.O.ın çekişme konusu 3 numaralı bağımsız bölümü intifa hakkını üzerinde tutarak 14.04.1997 tarihinde oğlu davalıya, çeşitli tarihlerde ise Manavgat ve İstanbul'da birer dairesini davacı kızına, İstanbul'da 2968 parseldeki payını dava dışı kızı N.e devrettiği, 10.09.2008 tarihinde öldüğü, geride davacı kızı Z., davalı oğlu O., 2. eşi Z.ve dava dışı kızı N.'ü bıraktığı anlaşılmaktadır.Hemen belirtilmelidir ki, HUMK.'nun 53.(HMK'nun 66.) ve devamı maddelerinde f.'i müdahaleye ilişkin düzenlemeler öngörülmüş ve bu düzenlemeler gereğince davanın sonucunun kendisini etkileyeceği durumlarda kişinin o tarafın yanında fer'i müdahil olabileceği kabul edilmiştir.F.i müdahilin hangi tarafın yanında fer'i müdahil olarak yer almış ise, ancak onunla birlikte kararı temyiz edebileceği kuşkusuzdur. Somut olayda, karar davacı tarafından temyiz edilmediğine göre fer'i müdahilin tek başına hükmü temyiz edebilme imkanı bulunmadığı açıktır. F.'i müdahilinin temyiz dilekçesinin açıklanan nedenlerle REDDİNE, Davalının temyiz itirazlarına gelince; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun 706., Borçlar Kanunu'nun 213 ve Tapu Kanunu'nun 26.maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur. Ne varki, mahkemece bu yönde bir araştırma yapılmış değildir.Hal böyle olunca, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve hakların araştırılması, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mercilerinden getirtilmesi her bir mirasçıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınmalı böylece yukarda değinilen anlamda bir paylaştırma kastının bulunup bulunmadığı hususunun açıklığa kavuşturulması gerekirken değinilen hususlar gözardı edilerek yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir.Kabule göre de; bilindiği üzere dava tarihinde yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK'nun 455. ve 6100 sayılı HMK'nun 305. ve 306. maddeleri uyarınca hüküm ancak müphem ve gayrivazıh olur veya çelişkili hükümler içerirse tavzih yoluyla giderilmesi istenebilir. Esasen 6100 sayılı HMK'nun 305. maddesinin 2. fıkrasında ''Hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez'' hükmü yer almaktadır, ancak somut olayda dava 10.000 lira değer gösterilerek açılmış yargılama sırasında keşfen belirlenen 75.000 TL üzerinden noksan harç tamamlanmıştır. Harcı tamamlanan dava değeri üzerinden Avukatlık ücretine hükmedilmesi gerekirken dilekçede gösterilen değer üzerinden Avukatlık ücretine ve yargılama giderlerine hükmedilmesi doğru değilse de bu hususun tavzih yoluyla düzeltilmesi olanaklı değildir.Davalının temyiz itirazları açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.04.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.