Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5172 - Karar Yıl 2007 / Esas No : 3814 - Esas Yıl 2007





MAHKEMESİ : DİDİM ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 16/03/2005NUMARASI : 2002/182-180Taraflar arasında görülen davada;Davacı, mirasbırakan eşi K..T...a’nın ölümünden önce ....parseldeki ... no’lu bağımsız bölüm yazlık meskeni kendinden mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak davalı kızlarına devrettiğini, dava konusu evin yapımında kendisinin de katkısı bulunduğunu ileri sürüp tapu kaydının iptali ile miras payı oranında adına tescilini istemiştir.Davalılar, babalarının paraya ihtiyacı nedeniyle taşınmazını satmak istediğini, bedelini ödeyerek yazlık konutun üç kardeş tarafından satın alındığını, alım güçleri bulunduğunu, satın aldıktan sonra binanın eksiklerini tamamladıklarını bildirip davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, davacının davasını ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .. ....raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü. -KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu .. ada . parsel) parsel sayılı taşınmaz üzerinde ki ..Blok .no'lu yazlık mesken niteliğindeki bağımsız bölümün tamamı tarafların ortak miras bırakanı Kaya Tuna adına kayıtlı iken 21.5.1993 tarihinde intifa hıkkını üzerinde bırakmak suretiyle çıplak mülkiyetini davalı kızlarına satış yoluyla temlik ettiği anlaşılmaktadır.Davacı, miras bırakanın davalılara yapmış olduğu temlikin terekeden mal kaçırmak amaçlı ve muvazaa ile illetli olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirascısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirascılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşınmaktadır.Öte yandan, miras bırakan sağlığında mal varlığının tamamını veya bir kısmını, mirasçıları arasında hoşgörü ile karşılanabilecek makul ölçüler içerisinde paylaştırmışsa mirasçısından mal kaçırma iradesinden söz etme olanağı yoktur. O halde, miras bırakanın denkleştirme yapıp yapmadığı üzerinde durulması, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden, taşınır, taşınmaz ve hakların araştırılması, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin merciilerinden getirtilmesi, herbir mirasçıya geçirilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınarak paylaştırmanın mı? yoksa mal kaçırma amacının mı? üstün tutulduğunun aydınlığa kavuşturulması zorunludur.Somut olaya gelince; miras bırakanın emekli olup sosyal güvencesi ve devamlı bir geliri olduğu, mal satmaya ihtiyacı bulunmadığı, taşınmazın intifaını üzerinde bırakarak çıplak mülkiyetini devrettiği, akit tarihi olan 1993 tarihinden miras bırakanın ölüm tarihi olan 2001 yılına kadar murisin taşınmazdan intifa hakkına dayalı olarak istifade ettiği, akitteki değer ile taşınmazın gerçek değeri arasında fahiş fark bulunduğu görülmektedir.Buna göre, anılan bu olgular yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde miras bırakanın yapmış olduğu temlikin muvazaa ile illetli olduğu kabul edilmelidir.Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.5.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.