MAHKEMESİ : LÜLEBURGAZ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 19/11/2009NUMARASI : 2008/242-2009/467Taraflar arasında görülen davada; Davacı, kayden malik olduğu 2052 parsel sayılı taşınmazın gerçek değeri 900.000,00.-TL iken davalının hileli davranışları sonucu 300.000,00.-TL. bedelle davalıya temlik ettiğini, eşini 15 yıl önce kaybettiğini, çocuğu olmadığını, ağır hastalıklara yakalandığını ve 11 yıldır kardeşi tarafından bakıldığını, hastalıkları ve gördüğü tedavi sonucu sürekli uyukladığını, hukuki işlem ehliyetinin bulunmadığını, davalının hastalığından, yaşlılığından yararlandığını, gerçekte satış iradesi olmadığı halde “10 yıl burada otur, sana dokunmayacağız” telkinleriyle kandırdığını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.Davalı, ivazlar arasında aşırı oransızlık olduğunun somut delillerle kanıtlanamadığını, hukuki ehliyetin olmadığı iddiasının yersiz olduğunu belirterek haksız ve dayanaksız açılan davanın reddini savunmuştur. Mahkemece; iddiaların kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ..... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava; hata, hile, gabin ve hukuki ehliyetsizlik hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece; davanın reddine karar verilmiştir.Kuşkusuz, aynı davada birden fazla hukuki nedene dayanılabileceği, bu nedenlerin önem derecesine göre sırayla incelenmesi gerektiği yasa ve yargısal uygulamalar gereğidir. (Hukuk Genel Kurulunun 11.4.1990 tarih 1990/152-236 sayılı kararı) Somut olayda, davacı dilekçesinde, “..gördüğü tedavi ve kullandığı ilaçlar nedeniyle hukuki ehliyetinin olmadığını, davalı F.in bu durumdan yararlanarak, konut olarak kullandığı, 900.000,000 TL değerindeki taşınmazını 300.000,00 TL bedelle, adına temlikini sağladığını, gerçekte satış iradesi olmadığı halde hileli davranışları ile kandırıldığını, yaşlılığından, yalnız yaşamasından ve hastalığından yararlanarak temlik işlemini yaptırdığını” ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tescili isteğinde bulunmuştur. Ne var ki, mahkemece davacının ehliyetsizlik iddiası üzerinde durulmayıp, Lüleburgaz Sulh Hukuk Mahkemesinin 2008/467 Esas, 2009/147 karar sayılı vesayet dosyasında, Bakırköy/Mazhar Osman Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinden alınan rapora dayanılarak, verilen karar ile yetinilerek hüküm kurulmuştur. Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hâkimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hâkimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle 2659 Sayılı Yasanın 7 ve 16. maddesi gereğince Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. Somut olayda, yukarıda açıklanan ilkeler ve yasa hükümleri çerçevesinde hükme yeterli bir araştırma yapılmış olduğu söylenemez.Hal böyle olunca; öncelikle davacının tedavi gördüğü yerlerden tedavisine ait tüm belgeler ve film grafileri vs. getirtilerek dosyanın 2659 Sayılı Yasanın 7 ve 16. maddeleri gereğince Adli Tıp Kurumuna gönderilmesi ve ehliyetsizlik yönünden rapor aldırılması, özellikle temlik işleminin yapıldığı 27.03.2008 tarihinde davacının hukuki ehliyete haiz olup olmadığının kesin bir biçimde belirlenmesi, ehliyetsiz olduğunun saptanması halinde Türk Medeni Kanununun 405. maddesi uyarınca davacıya vasi tayin ettirilmesi ve vasi huzuru ile davanın görülmesi, hukuki ehliyete haiz olduğunun anlaşılması halinde dayanılan diğer nedenler yönünden inceleme yapılması gerekirken, eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir.Davacının, temyiz istemi açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile hükmün HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.05.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.