Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 514 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 13011 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : İSTANBUL 20. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 10/04/2012NUMARASI : 2009/317-2012/167Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi .. raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava 256 parselde yer alan davacının kullanımındaki dairenin banyosuna davalının el atmasının önlenmesi ve 10 nolu bağımsız bölüm üstünde yer alan ortak alana elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 256 sayılı parselde kat irtifakının kurulu olduğu, parselin en üst katında A ve B bloktaki dubleks meskenlerin birbirine geçtiği, çekme katın onaylı projesinde olduğu gibi A blok üzerinde bulunmasına karşın tapu kaydında B Blokta tesis edildiği, daha sonra af yasası kapsamında anılan çekme katın tam kata iblağ edilerek 4 daireye çevrildiği ve 4 dairenin tapuda 10 nolu bağımsız bölüm olarak müşterek mülkiyet konumunda olduğu ancak fiiliyatta dörde bölünmüş şekilde taşınmazın paydaşlar tarafından kullanıldığı anlaşılmaktadır.Öncelikle belirtmek gerekir ki; 10 numaralı dairenin üstünde yer alan teras ortak alan olduğundan ortak alana el atmanın önlenmesi isteği bakımından mahkemenin görev hususunun düşünülmesi gerekir. Zira 634 sayılı Kat Mülkiyeti Yasasına 2814 Sayılı Yasa ile eklenen 1. maddesinde Kat Mülkiyeti Kanununun uygulanmasından doğan her türlü uyuşmazlıkların çözümünde Sulh Hukuk Mahkemesinin görevli olacağı öngörülmüştür. Öyleyse, 10 nolu bağımsız bölüm üstünde yer alan terasa el atmanın önlenmesine ilişkin çekişmenin çözümünde görevli mahkemenin Sulh Hukuk Mahkemesi olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, bu husus gözardı edilerek işin esası bakımından yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Buna karşın; 10 nolu bağımsız bölümün davacıya ait banyosunun davalıya ait kısma katılması yönündeki iddia ise paydaşlar arasında el atmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.Bilindiği üzere paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " ahde vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.Somut olaya gelince; mahkemece yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda yeterli araştırma yapılmış değildir.Hal böyle olunca çekişme konusu 10 nolu bağımsız bölüme ilişkin plan ve projenin getirtilmesi, paydaşlar arasında fiili kullanım biçiminin araştırılması, fiili kullanım oluşmuş ise davacıya özgülenen yer içinde dava ettiği banyonun olup olmadığının belirlenmesi ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi, ortak yerlerden olan terasa ilişkin talep yönünden ise görevsizlik kararı verilerek dosyanın görevli ve yetkili Sulh hukuk mahkemesine gönderilmesi gerekirken anılan hususlar gözardı edilerek yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.Davacının temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.01.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.