Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5096 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 11444 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen tapu iptal ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 26.04.2016 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ... geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilenler vekili Avukat gelmedi yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: -KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil isteğine ilişkindir. Davacılar, mirasbırakanları ....’nın maliki olduğu 184 parsel sayılı taşınmazın 2500/11000 payını davalı .. ...’ye satış suretiyle temlik ettiğini, temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek miras payları oranında iptal ve adlarına tescile karar verilmesini istemişlerdir.Davalı, iddiaların doğru olmadığını, satışın gerçek olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece; çekişme konusu taşınmazdaki pay temlikinin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mirasbırakan ...’nın 12.08.2007 tarihinde öldüğü, mirasbırakanın maliki olduğu tarla vasıflı 184 parsel sayılı taşınmazın 2500/11000 payını torunu davalıya 29.07.1985 tarihinde satış suretiyle temlik ettiği, bakiye payı üzerinde bıraktığı, davacıların anılan temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm vermeye yeterli olduğunu söyleyebilme imkanı yoktur. Şöyle ki; taraflarca delil olarak bildirilen dava dosyaları ve davalı tarafça ibraz edilen “Miras Taksim Sözleşmesidir” başlıklı belgenin değerlendirilmediği anlaşılmaktadır.Hâl böyle olunca; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olan davalarda asıl olanın mirasbırakanın iradesi olduğu gözetilerek, taraflarca delil olarak bildirilen ve mirasbırakanın beyanlarının yer aldığı hukuk ve ceza dava dosyaları, davalı tarafça ibraz edilen 11.03.2009 tarihli “Miras Taksim Sözleşmesidir” başlıklı belge ve içeriği ile toplanan tüm delillerin yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda değerlendirilmesi, mirasbırakanın yaptığı temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığının açıklığa kavuşturulması ve varılacak sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekirken anılan hususların gözardı edilmiş olması doğru değildir. Davalının temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 21.12.2015 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.350.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.