MAHKEMESİ : NURDAĞI ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 10/12/2009NUMARASI : 2008/201-2009/268Taraflar arasında görülen davada;Davacı, paydaşı olduğu 15 parsel sayılı taşınmaza davalı paydaşın yurt dışında yaşamasından yararlanarak bilgisi dışında ev yaptığını, taşınmazda fiili kullanım biçiminin oluşmadığını ileri sürerek elatmanın önlenmesi, yıkım,ecrimisil ve zararın tazmini isteklerinde bulunmuştur.Davalı, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, intifadan men olgusu gerçekleşmediği gerekçesiyle elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerinin reddine, ecrimisil ve zararın tazmini isteklerinde feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi, yıkım, ecrimisil ve zararın tazmini isteklerine ilişkindirMahkemece, intifadan men koşulu oluşmadığı gerekçesiyle elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinin reddine, ecrimisil ve zararın tazmini isteğinin ise feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğine ve toplanan delillere göre, çekişmeli 15 parsel sayılı taşınmazda tarafların paydaş oldukları, davalı paydaşın taşınmazda bina yaptığı, davacının da, taşınmazda fiili kullanım biçiminin belirlenmediğini, davalının yaptığı bina nedeniyle taşınmazın diğer kısımlarından yararlanmasının engellediğini ileri sürerek eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Nevarki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " akte vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktırO halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Somut olaya gelince; dava konusu taşınmazın tapuda bahçeli kargir ev vasfında kayıtlı olduğu, kayıtta söz edilen evinin yerinin ise halen yıkık bir vaziyette taşınmaz içerisinde bulunduğu, davalının binayı bu yere yapmayıp bahçe niteliğinde olan bölüme inşa ettiği, bu suretle taşınmazın hakim vasfını ve kullanım durumunu , yani özgülendiği amacı Türk Medeni Kanununun 692/1. maddesi hükmüne nazaran değiştirecek bir davranışta bulunduğu anlaşılmaktadır. Böyle bir davranışın yasal korunmaya mazhar olduğu söylenemez. Diğer bir deyişle, her ne kadar davacının taşınmazda kullanabileceği başka yerler var ise de davalı paydaşın taşınmazın niteliğini değiştirme hakkı ve yetkisi yoktur. Hal böyle olunca, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle reddi yönünde hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK’nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,29.4.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.