MAHKEMESİ : MUŞ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,TARİHİ : 29/12/2009NUMARASI : 2006/381-2009/1194Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;Davacı, tapuda idare adına kayıtlı 12 ve 13 parsel sayılı taşınmazların 5283 sayılı yasa uyarınca davalı hazine adına resen tescil edildiğini, binanın sağlık hizmetlerinde kullanılmayan bölümlerinin bulunduğunu, tescilin yasaya aykırı yapıldığını ileri sürerek tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuştur.Davacı TEDAŞ, SGK'nun maliki olduğu 12 parsel sayılı taşınmazın 120 m2lik bölümünü kamulaştırma nedeniyle edindiğini 5283 Sayılı Yasanın kendisini bağlamayacağını, bu kısmın tapusunun iptali ve tescilini talep etmiştir.Davalı, tescil işleminin hukuka ve yasaya uygun olduğunu bildirip davanın reddini savunmuştur.Davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece " mahkemece yanılgılı değerlendirme yapıldığı, davadaki isteğin yolsuz tescil iddiasına dayalı olduğu gözetilerek taraf delillerinin toplanması , gerekli araştırma ve incelemelerin yapılması sonucuna göre karar verilmesi" gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece hükmüne uyulan bozma ilamı doğrultusunda yapılan yargılama sonucu asıl davanın açılmamış sayılmasına birleşen davaların kabulüne karar verilmiştir.Karar, davacı SGK vekili ve davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü Davalar, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin olup mahkemece hükmüne uyulan bozma ilamında gösterildiği şekilde yapılan araştırma ve inceleme sonucunda, açılmamış sayılmasına karar verilen asıl dava yerine açılan dava ile TEDAŞ tarafından açılan ve birleşen davanın kabulüne karar verilmiş olmasında kural olarak bir isabetsizlik yoktur. O halde davalı hazinenin bu yönlere değinen temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine;Ancak, 5283 sayılı yasanın 4/e maddesine göre, devri gereken bölümlerin ifrazının mümkün olması halinde ifraz edilerek sadece bu bölümün mülkiyetinin devredileceği, yok eğer ifrazı kabil değilse ve çekişme yapıya ilişkinse üzerinde kat mülkiyeti ya da, kat irtifakı kurularak devrinin gerekeceği kuşkusuzdur.Çekişme konusu taşınmazlardan 13 parsel üzerindeki ana yapıda bağımsız bölüm ve katlar bulunmakla beraber kat irtifakı ve kat mülkiyetinin kurulmadığı sabittir.Öte yandan, 3194 Sayılı Yasanın 15 ve 16.maddesi hükmü belediye ve mücavir alan hudutları içindeki gayrimenkullerin re’sen veya müracaat üzerine tevhit veya ifrazı, bunlar üzerinde irtifak hakkı tesisi veya bu hakların terkinini belediye encümeninin, şayet taşınmaz belediye veya mücavir alan sınırları dışında ise bu takdirde de; İl İdare Kurullarının onayına bağlı tutmuştur. Başka bir anlatımla, sayılan hallerde yasal bir işlemin varlığının kabul edilebilmesi açısından mutlaka Encümen Kararına dayalı olması gerekeceği tartışmasızdır. Bunun yanında, Türk Medeni Kanununun 719. maddesi taşınmazların yatay mülkiyet kapsamını belirlerken 718. maddesi hükmü ile de dikey mülkiyet kapsamı belirlenmiştir. Diğer yandan, 684.maddesiyle de; zemine malik olan kimsenin onun mütemmim cüzüne de malik olacağı öngörülmüştür. Bu düzenlemelere göre; arz üzerindeki ana gayrimenkul bakımından 634 Sayılı Yasa hükümlerinin öngördüğü kat mülkiyeti ve kat irtifakı kurulmadıkça taşınmazın üzerindeki binanın müstakil katları ve bölümleri yönünden müstakil mülkiyet oluşturulmasına yasal açıdan olanak yoktur. Zira Türk Medeni Kanunu zeminin bir kimseye aitken üzerindeki yapının başkasına ait olması şeklinde çifte mülkiyete cevaz vermemiştir. O halde, ifrazın yatay mülkiyet halinin söz konusu olduğu hallerde araştırılması, aksi takdirde ifrazın olanaklı olup olmadığının araştırılmasına gerek bulunmadığı açıktır. Diğer taraftan, 634 Sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 10/4. maddesi hükmü kat mülkiyetinin ne yolla kurulacağı ve tescil edileceği konusunda genel kuralı belirlemiştir. Buna göre, kat mülkiyeti tapu memurunca düzenlenen resmi senet (sözleşme) uyarınca ya da, aynı maddenin son fıkrasına göre; mahkeme kararı ile kurulur ve tescil edilir, böylece varlık kazanır. Gerek sözleşme gereğince tapu idaresince ve gerekse mahkeme kararı ile kat mülkiyeti kurulacak hallerde aynı yasanın 10.maddesi ile 13.4.1983 tarihli ve 2814 Sayılı Yasanın 4, 6. maddeleriyle değişik 12, 13. maddesi hükümlerinin gözetilmesi gerekeceğinde kuşku bulunmamaktadır. Belirtmek gerekir ki, her iki halde de; ilkinde ana taşınmazın maliki ya da ortak malikleri tarafından istenilmesiyle keza, mahkeme kararıyla kat mülkiyetine geçişte ise 12.maddenin 5. fıkrasında öngörüldüğü üzere kat mülkiyetine konu olmaya elverişli bir gayrimenkul üzerindeki ortaklığın giderilmesi davalarında mirasçılardan veya ortak maliklerden birinin paylaşmanın kat mülkiyeti kurulması ve bağımsız bölümlerin tahsisi suretiyle yapılmasını istemesiyle mümkün olacağı tartışmasızdır. O halde, değinilen yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında durum değerlendirildiğinde, her iki halde de, kat mülkiyetinin kurulmasını isteme hakkının mutlaka taşınmazın malikine veya paydaşına yahut onların yasal temsilcilerine ait olacağı kuşkusuzdur. Bir başka ifadeyle, taşınmazda mülkiyetten kaynaklanan bir hakkı bulunmayanın ya da yasal temsilci olmayanın bu hakkı kullanmasına ve istemesine olanak yoktur. Hemen vurgulanmalıdır ki, aynı ilkeler 634 Sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 14.maddesinde öngörülen kat irtifakının kurulmasında da geçerlidir.Kaldı ki, kat mülkiyeti veya kat irtifakı kurulmasına yönelik isteklerin 634 Sayılı Kat Mülkiyeti Kanunundan kaynaklandığı açıktır. Anılan yasanın 2814 Sayılı Yasanın 15.maddesi ile getirilen Ek 1.maddesinde aynen; “ Bu kanunun uygulanmasından doğacak her türlü anlaşmazlık Sulh Hukuk Mahkemelerinde çözümlenir” düzenlemesine yer verilmiştir.omut olayda, 13 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan 4 katlı binadaki kat irtifakı ve kat mülkiyeti kurulmadığı anlaşıldığına göre mahkemece, öncelikle sağlık hizmetine özgülenen bölümler yönünden yukarıda değinilen ilkeler doğrultusunda kat mülkiyeti kurulup kurulamayacağının belirlenmesi, mümkün olmadığının tespiti halinde, anılan bölümlerin taşınmazın genel yüz ölçümüne orantılanması suretiyle SGK ile Hazine’nin taşınmazda paydaş kılınması gerekirken bu yönler dikkate alınmaksızın taşınmazın ½ payı iptal edilmek suretiyle sonuca gidildiği, diğer taraftan 12 parsel sayılı taşınmazda TEDAŞ tarafından kamulaştırılan bölüm yönünden de, öncelikle bu yerin ifrazının mümkün olup olmadığının araştırılması, ifrazın mümkün olması halinde ifraza uygun krokili rapor alınması, mümkün değil ise anılan bölümün taşınmazın genel yüz ölçümüne orantılanması suretiyle TEDAŞ ile Hazine’nin taşınmazda paydaş kılınması gerekirken bu yönler dikkate alınmaksızın ve infazı kabil olmayacak şekilde hüküm kurulduğu görülmektedir.Hal böyle olunca, 13 parsel sayılı taşınmazdaki sağlık hizmetine ayrılan bölümleri ile 12 parsel sayılı taşınmazda ki kamulaştırılan trafo alanı yönünden yukarıda değinilen hükümler doğrultusunda ifraz durumlarının araştırılması sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacı SGK ve davalı Hazine'nin bu yönlere değinen temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlere hasren HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 29.4.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.