MAHKEMESİ : ANKARA 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 12/12/2013NUMARASI : 2011/411-2013/631Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davalı H.. T.. aleyhine açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, davalı K.. G.. aleyhine açılan davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..... 'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve pay oranında tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece, muvazaa iddiasının sabit olduğu gerekçesiyle davalı H.. T.. aleyhine açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, davalı K.. G.. aleyhine açılan davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan E... T...'un 03.11.2010 tarihinde öldüğü, geride davacı oğlu Abdulkadir, davalı oğlu H...H... ile birlikte dava dışı çocukları Ayşe, Tayibe ve Oğuz'u mirasçı olarak bıraktığı, mirasbırakanın 71 parsel sayılı tarla vasıflı taşınmazdaki 1/4 payını, 6601 ada 17 parseldeki 10 nolu depolu dükkanın 1/3 payı ve aynı taşınmazdaki 24 nolu meskenin 1/3 payını 16.11.2000 tarihinde yetkili vekili davalı H...H... aracılığıyla davalı Kasım'a satış suretiyle temlik ettiği, davalı Kasım'ın daha sonra 04.10.2001 tarihinde 17 perseldeki 10 ve 24 nolu bağımsız bölümlerin 2/3'er paylarını dava dışı kişilerden satın alarak tamamına malik olduğu anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706, Türk Borçlar Kanunun 237 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Öte yandan, 6100 s. HMK'nun 190. maddesine göre; ''İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.'', TMK'nun 6. maddesine göre ise; ''Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür. '' Somut olaya gelince; özellikle, davanın kabulü halinde hak sahibi olacak olan mirasbırakanın diğer çocukları tanık sıfatı ile verdikleri ifadelerinde işlemin satış olduğunu bildirmişlerder. Salt bedeller arasındaki farkın da tek başına muvazaanın kanıtı olamayacağı tartışmasızdır. Tüm dosya kapsamından, HMK'nun 190 ve TMK'nun 6. maddeleri uyarınca davacının muvazaa iddiasını kanıtlayamadığı, bir başka ifade ile temlikin gerçek satış olduğu sonucuna varılmaktadır. Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davalıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.