MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 18/09/2012NUMARASI : 2010/74-2012/554Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece elatmanın önlenmesi davasının reddine ecrimisil talebinin ise kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğine ilişkindir.Mahkemece, elatmanın önlenmesi davasının reddine, ecrimisil talebinin ise kısmen kabulüne karar verilmiştir.Toplanan deliller ve tüm dosya içeriğinden; çekişme konusu 500 metrekarelik bahçeli kagir iki ev niteliğindeki 1272 ada, 13 parsel sayılı taşınmazın 25.01.1970 tarihinde ölen tarafların ortak miras bırakanı olan H.S.adına kayıtlı olduğu, taşınmazın tümünün uzun yıllardır davalı tarafından kullanıldığı, nitekim mirasçılardan A., S.. ve S. tarafından davalı aleyhine 02.11.1992 tarihinde açılan ecrimisil davasının 23.03.1994 tarihinde reddedildiği, o davanın reddinden itibaren davacıların davalının taşınmazdaki kullanımına ses çıkarmadıkları anlaşılmaktadır.Hemen belirtilmelidir ki, paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere TMK'nun 706., BK'nun 2l3(TBK 237), TK'nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne varki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " akte vefa" kuralının yanında TMK'nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, TMK'nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.Somut olaya gelince, paydaşlar arasında taşınmazla ilgili fiili kullanma biçiminin oluşmadığı ve dava konusu taşınmazın tümünün davalı tarafından kullanıldığı saptandığına göre, davacıların payı oranında elatmanın önlenmesine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde reddi doğru değilse de, temyiz edenin sıfatına göre bu husus bozma nedeni yapılmamış, yanlışlığa işaret edilmekle yetinilmiştir.Davalının ecrimisile yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; ecrimisil kötü niyetli zilyetin malike ödemekle yükümlü olduğu bedeldir. Dosya kapsamına ve toplanan delillere göre, davalının taşınmazı muvafakata dayalı olarak kullandığı, dava açılmakla muvafakatın geri alındığı anlaşılmakla davacıların ecrimisil taleplerinin reddine karar verilmek gerekirken yazılı şekilde kabul edilmiş olması doğru değildir.Davalının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 8.4.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.