Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 5010 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 4504 - Esas Yıl 2010
MAHKEMESİ: AKÇAABAT 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 20/02/2009NUMARASI: 2008/189-2009/58Taraflar arasında görülen davada;Davacı, 137 ada 8 parsel sayılı taşınmazın davalılar adına kayıtlı olduğunu ve çekişmeli taşınmazın bir bölümünün S.G.'nün kıyı kesiminde kaldığını ileri sürerek, kıyıda kalan kısmın kaydının iptali ile terkin isteğinde bulunmuştur.Davalılardan bir kısmı, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Karar, davacı ve bir kısım davalılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptali ve sicil kaydının kütükten terkini isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 137 ada 8 parsel sayılı taşınmazın geldisi olan 579 parselin üçüncü kişinin itirazı üzerine A.K. adına Hazine'nin taraf olmadığı dava sonucunda hükmen tesciline karar verilip 30.7.1958 yılında kesinleştiği ve davalılara intikal ettiği, davanın ise 13.11.2007'de açıldığı anlaşılmaktadır.Her nekadar, çekişmeli taşınmazların kıyı-kenar çizgisi içinde kalan bölümlerinin devletin hüküm ve tasarrufu altında ve kamu malı niteliğinde özel mülkiyete konu olamayacak (Anayasanın 43, 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 16/C maddesi gereğince) yerlerden olduğu keşfen saptanmış ise de; 25.2.2009 tarihinde kabul edilip, 14.3.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasanın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Yasanın 12. maddesinin 3. fıkrasına eklenen "bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmasızın uygulanır" ve 3. maddesi ile eklenen geçici 10. maddesinin " bu kanunun 12. maddesinin 3. fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır" şeklindeki hükmü gözetildiğinde kadastro tespitinin kesinleştiği tarih olan 1958 ile davaların açıldığı 13.11.2007 tarihleri arasında 3402 Sayılı Yasanın 12.maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu sabittir.Hemen belirtilmelidir ki; kural olarak sonradan yürürlüğe giren yasa hükümlerinin ve İçtihadı Birleştirme Kararlarının kazanılmış hak (usuli müktesep hak) ilkesinin 28.6.1960 tarih, 21/9 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince istisnai niteliği gereği kesin hüküm halini almamış eldeki davalarda da gözetilmesi ve uygulanması gerekeceği tartışmasızdır. Öte yandan, yürürlüğe konulan hükümler kamu düzeniyle ilgili bulunduğundan ve re'sen gözetilmesi gerektiğinden somut olayda, aleyhe bozma yasağı ilkesinin de uygulanma yeri bulunmadığı izahtan varestedir.Öyle ise, davanın hak düşürücü süre yönünden reddi gerekeceğinde kuşku yoktur.Ancak hemen belirtmelidir ki; bir taraf, dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olup da, dava açıldıktan sonra yürürlüğü giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü ya da yeni bir İnançları Birleştirme Kararı gereğince davayı kaybederse, davada haksız çıkmış olmasına rağmen, yargılama giderlerinden sorumlu tutulamaz.Anılan bu kural yasal ve yargısal uygulamada kararlılık kazanmıştır.(Baki Kuru, Hukuk Usulü Muhakemeleri 5. cilt, sayfa 5338, dipnot 159; 10. H.D. 21/12/1976, 8770/8739 ve dipnot 160: 5. HD 12/09/1977, 5445/5655 dipnot 161: 10.HD 24/02/1976, 6296/1297) Ayrıca her dava açıldığı tarihteki koşullara bağlıdır. Öte yandan avukatlık ücreti 29.5.1957 tarih ve 4/16 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca yargılama giderlerinden sayılır. Davacı Hazine, temyiz dilekçesinde sair nedenlerden söz etmek suretiyle bu hususa değinmiştir.Hal böyle olunca, somut olayda mahkemece yapılan keşif sonucu çekişmeli taşınmazın bir kısmının kıyı kenar çizgisi içinde bulunduğu ve dava tarihinde davacı Hazinenin kabul kapsamındaki yer bakımından haklı olduğu anlaşıldığına ve yargılama sırasında yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa gereğince dava reddedileceğine göre, yargılama gideri ve vekalet ücreti bakımından tarfların haklılık durumuna göre karar verilmesi ve davalıların maktu harçtan sorumlu tutulmaları gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.Tarafların, bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedene hasren HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.4.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.