ESAS NO : 2013/18195 KARAR NO : 2014/5009 MAHKEMESİ : MARMARİS 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 08/05/2013NUMARASI : 2011/372-2013/218Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davacının, maliki olduğu 113 ada 15 parsel, 205 ada 51 parsel ve 122 ada 17 ( yeni 536 ada 2) parsel sayılı taşınmazları ölünceye kadar bakma vaadine inanarak torunu olan davalıya tapuda satış göstererek devrettiğini, bedel ödenmediğini ve davalı tarafından kendisine bakılmadığını, 15.9.2011 tarihinde oğlu olan Mehmet'in evine bırakıldığını, işlemin hile nedeniyle geçersiz olduğunu ileri sürerek tapu iptal ve tescil isteği ile eldeki davayı açtığı, dava konusu taşınmazların 23.6.2009 tarihli satış işlemi ile davalıya temlik edildiği, 29.6.2012, 31.10.2012, 13.2.2013 tarihli celselerde keşif yapılması yönünde ara kararlar verildiği fakat davacı tarafça gerekli avans yatırılmadığından keşfin yapılamadığı, 8.5.2013 tarihinde mahkemece, 818 s. BK'nun 31. maddesi uyarınca 1 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra dava açıldığı, ayrıca 6100 s. HMK'nun 94. maddesi uyarınca tanık ve keşif masraflarının karşılanması için tayin edilen sürelerde davacı tarafından ara kararlar yerine getirilmediğinden bu delile dayanılmaktan vazgeçmiş sayıldığı ve davanın esasının ispat edilemediği gerekçesi ile davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; hile, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede yanıltma söz konusudur. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 36/1 (Borçlar Kanunu'nun 28/l) maddesinde açıklandığı üzere, taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Hemen belirtmek gerekir ki, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Öte yandan, davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bu sürelerin bazılarını kanun, bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkça belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle 6100 sayılı HMK. nun 90. (1086 sayılı HUMK.nun 159.) maddesinde açık hükmünde belirtildiği gibi kanunun tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Buna karşın, 6100 sayılı HMK. nun 94. (1086 sayılı HUMK.nun 163.) maddesine göre hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir.Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usuli kazanılmış hak doğacagı da kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletinde bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkca anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hakim tarafından hemen yerine getirilmelidir. Somut olayda, davacı, 15.9.2011 tarihinde davalının kendisini, dava dışı oğlu Mehmet'in evine bıraktığını, bu tarihten itibaren artık bakılmayacağını ve hile ile taşınmazların elinden alınmış olduğunu anladığını belirterek 21.9.2011 tarihinde eldeki davayı açmış olup, mahkemece davacının bu yöndeki iddiasının doğruluğu, dolayısıyla davanın süresi içerisinde açılıp açılmadığı yeterince araştırılmadan taşınmazların temlik tarihinden dava tarihine kadar 1 yıllık hak düşürücü süre geçtiğinden bahisle davanın reddi cihetine gidilmiştir.Ayrıca, her ne kadar HMK'nun 94. maddesinde mahkemece kesin olduğu belirtilmeden tayin edilen ikinci sürenin kesin olduğu düzenlenmiş ise de, somut olayda keşif yapılması yönünde kurulan ara kararların yukarıda açıklanan ilke ve usule uygun olduğunu söyleyebilme imkanı yoktur. Bu nedenle mahkemece, kaç bilirkişi ile keşife gidileceği, bilirkişilerin hazır edilmeleri için gereken davetiye giderleri, bilirkişiler için takdir edilen ücret, yatırılması gereken mahkeme yolluğu, tanıkların keşif mahallinde dinlenilmeleri için gereken tebligat giderleri vs. kalem kalem gösterilmek suretiyle keşif ara kararı kurulması zaruri olup, kesin süre içeren ara kararının gereğinin yerine getirilmemesinin doğuracağı sonuçların taraflara hatırlatılması ve bu konuda uyarı yapılması da zorunludur.Hal böyle olunca; hile iddiası bakımından öncelikle davanın hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığı yönünde tarafların bildirecekleri tüm delillerin toplanması, süresinde açıldığının anlaşılması halinde işin esasına girilerek yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda değerlendirme yapılması; keşif giderleri bakımından ise, hesap edilecek bilirkişi ve keşif masrafları tek tek belirlenmek suretiyle ara karar oluşturulması, eksik kalan miktar olduğu takdirde davacı tarafa bu konuda HMK'nun 94. maddesine göre süre verilmesi ve varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.Davacı vekilinin, bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK'nun geçici 3/2. maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.