Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4990 - Karar Yıl 2009 / Esas No : 2727 - Esas Yıl 2009





MAHKEMESİ : KÜÇÜKÇEKMECE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 09/10/2007NUMARASI : 2004/725-2007/615Taraflar arasında görülen davada;Davacı, davalı Hazine ile birlikte kayden paydaşı olduğu 3230 parsel sayılı taşınmazın davalı Belediye tarafından yapılan imar uygulamasında kendisine yer tahsis edilmediğini, payının karşılıksız kaldığını ileri sürerek tapu iptal tescil olmadığı takdirde tazminat isteğinde bulunmuştur.Davalılar, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davacının 3230 sayılı kadastral parseldeki payına karşılık dava dışı 5 parsel sayılı taşınmazın verildiği, tazminat yönünden ise davalılara husumet yöneltilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, tapu iptal ve tescil olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğine ve toplanan delillere göre; çekişme konusu 3230 sayılı kadastral parselde davacı 1/16 pay, davalılardan Hazine 15/16 pay sahibi iken Bakırköy Belediye Encümeninin 15.7.1987 gün 2835 Sayılı Kararına istinaden 2981 Sayılı Yasa hükümleri gereğince yapılan uygulama uyarınca sanki Hazine 3230 Sayılı Kadastral parselin müstakil malikiymiş gibi değerlendirilerek davacının paydaşlığı hiç nazara alınmaksızın uygulama yapıldığı, bu uygulama sonucu oluşan imar parsellerinin Hazine adına tescil edildiği, sonrada davalı belediyeye devredilerek (340 ada 1 sayılı imar parseli hariç) kişilere tahsis edildiği ve satışlar yapıldığı görülmektedir.Diğer yandan, davacıya Hazine adına kayıtlı 959 sayılı kadastral parsel üzerinde bulunan binası nedeniyle, anılan parselin keza 2981 Sayılı Yasa uygulaması sonucu 226 ada 5 sayı ile Hazine adına tescil edildikten sonra Hazine tarafından belediyeye devredildiği, sonrada belediye tarafından da satış suretiyle davacıya temlik edildiği ve adına sicil kaydının oluştuğu anlaşılmaktadır.Bu durumda, 2981 Sayılı Yasanın 10/b maddesine dayalı imar uygulamasında davacının 3230 sayılı parseldeki payına karşılık 226 ada 5 sayılı parselin verildiği yönündeki mahkeme gerekçesinin yerinde olmadığı tartışmasızdır.Anılan uygulamada davacının tamamen gözardı edildiği kendisine 1/16 payına karşılık herhangi bir yer veya pay verilmediği, kayden ve belgelerle sabittir.Bilindiği üzere; İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 sayılı İmar Kanunun 1.maddesinin değiştirilmesi hakkındaki 2981 sayılı yasanın 1O/c.maddesinde "İmar Mevzuatına aykırı bina yapılmış hisseli arsa ve araziler veya özel parselasyona dayalı arazilerde, imar adası veya parseli bulabilecek büyüklükteki alanlarda, binalı veya binasız arsa ve arazilerin birbirleriyle, yol fazlalarıyla veya Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerle birleştirmeye bunları yeniden ada ve parsellere ayırmaya; yapıları, yeniden doğan imar ada ve parseli içinde kalanları yapı sahiplerine, yapı olmayanları diğer hisse sahiplerine müstakil veya hisseli yada kat mü1kiyeti esaslarına göre vermeye, bunlar adına tescil ettirmeye ve tescil işlemi dışında kalanların hisselerinin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununa göre tespit edilecek bedeli peşin ödenmek ve parsel sahipleri aleyhine kanuni ipotek tesis edilmek suretiyle tapu sicilinden terkin ettirmeye belediye veya valilikler resen yetkilidir." denilmiş; belediye ve valiliklerin talebi halinde bu yetkilerin kadastro müdürlüklerincede kullanılacağı öngörülmüştür.Yasanın 10/b.maddesindede "üzerinde imar mevzuatına aykırı olarak toplu binalar inşa edilmiş hisseli veya özel parselasyona dayalı arsa ve arazilerde, kişilerin hisse miktarları ve fiili kullanım durumları dikkate alınarak valilik yada belediyelerin talebi üzerine kadastro yapılacağı" ifade edilmiştir.Anılan madde metni fıkralarıyla bağlantı kurulup bir bütün olarak değerlendirildiğinde; valilik ve bediyelere verilen yetkiler kullanılarak 10/b. uygulaması yapılırken öncelikle özel parselasyon planı, varsa noterde düzenlenmiş plan dikkate alınacak;ayrıca fiili kullanma durumunun tüm hissedarlar tarafından benimsendiğinin anlaşılması halinde buna değer verilecektir.Ancak, tapuda hissesi olmakla beraber yapılaşmadan ötürü hissesine ayrılan bölüm bulunamıyan ve kendisine zeminde yer ayrılması da mümkün olamayan hisse sahibi veya sahipleri yönünden 10/c hükmü gözetilecek; hisseleri bedele çevrilerek hak belirlemesi yoluna gidilecektir.Bu bağlamda kendisine zeminde yer (imar parseli) ayrılamayan kişi yararına onun hissesine isabet ettiği yeri fazladan edinen kişi yada kişilerin parsellerine yasal ipotek tesis edilecek ve bedelden onlar sorumlu olacaklardır. Nevar ki, davanın taraflarına hasren yapılan ve yapılacak uygulama, davacı veya davacılara ait kadastral hissenin akibetini, diğer bir deyişle davalıların imar parseli yada parsellerine fazladan katıldığını ortaya çıkaramamışsa geniş bir alanda (ada bazında yada imar parsellerini oluşturan ana kadastral sınırlar içerisinde) değerlendirme ve dengeleme suretiyle hak sahibi olan kişilerin alacakları miktar ve borçlu kişi veya kişilerin belli edilmesi kaçınılmaz hale gelecektir.Yukarıda değinilen yasal düzenlemeler ve sapma göstermeksizin istikrarlı bir şekilde uygulanagelen ilkeler gözetildiğinde 2981/3290 sayılı yasanın 10/b ve 10/c maddesi hükümlerinin kamu yararı amaçlı oldukları, ancak gerek usul bakımından ve gerekse esas bakımından farklı düzenlemeler içermekle beraber buna bağlı olarak farklı sonuçlar doğurdukları açıktır.Oysa, dosyaya celbedilen özellikle şuyulandırmaya ilişkin belgelerden davacının paydaşı olduğu 3230 sayılı parselin şuyalandırılmasının Belediye Encümeninin aldığı karara dayandığı ve şuyulandırma cetvellerinin bulunduğu, uygulama ile ilgili olarak bir kadastro tutanağı düzenlenmediği, buna karşın şuyulandırma cetvellerinde 10/b uygulamasının yapıldığının yazılı olduğu görülmektedir.Düzenlenen belge ile içerdiği bilginin uyumlu olmadığı sabittir.Öyleyse yasanın hangi hükmü gereğince uygulama yapıldığı duraksamaya yer bırakmadan belirlenmeksizin neticeye gidilmiş olmasının doğru olduğu söylenemez.Diğer taraftan şuyulandırma 10/c maddesine istinaden gerçekleştirilmişse, dayanağının idari karar olacağında kuşku yoktur.Bu durumda ise, şuyulandırma sonucu oluşan sicilin illetini teşkil eden idari karar idari yargı yerinde iptal edilmedikçe eldeki davanın dinlenmesine olanak yoktur.Oysa,bu ilkeninde araştırma ve değerlendirmeye bağlı olarak mahkemece gözetilmemiş olması isabetsizdir.Hal böyle olunca eksik inceleme ve hükme elverişli olmayan araştırma ve soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.4.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.