MAHKEMESİ : ESKİŞEHİR 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 09/10/2012NUMARASI : 2011/212-2012/409Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar E.S., A. S. ve S.n S.ı vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, tapu iptali ve pay oranında tescil, mümkün olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; miras bırakan H..S.'nın 301 ada 6 parsel sayılı taşınmazını, torunu olan dava dışı vekili O. S. aracılığıyla 14.04.2011 tarihinde davalı Z.'ye, 13872 ve 13877 parsel sayılı taşınmazlarını dava dışı vekili Ş. Ö. eliyle 06.08.2009 tarihinde davalı O. G.'a, 4927 ve 5066 parsel sayılı taşınmazlarını ise yine vekili O. S.eliyle 20.12.2010 tarihinde davalı R.'a satış suretiyle temlik ettiği, 1930 doğumlu olan miras bırakanın 10.05.2011 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak davacı eşi E., davacı çocukları A. S., E., davalı oğlu M. ile dava dışı çocukları Z. K.ile T. S.'nın kaldıkları anlaşılmaktadır.Davacılar; miras bırakanları H.S.ı'nın davalı oğlu M. tarafından kandırılarak düzenlettirilen vekaletname kullanılmak suretiyle murise ait çekişme konusu taşınmazların akraba ve arkadaş olan diğer davalılara satış gösterilmek suretiyle devredildiğini, temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu iptal ve miras payları oranında tescile, mümkün olmaz ise tenkise karar verilmesini istemişlerdir. Bilindiği üzere, maddi vakıayı bildirmek taraflara, hukuki nitelemeyi yapmak ve uygun yasa maddesini bulup uygulayarak uyuşmazlığı çözüme kavuşturmak hakime aittir.Somut olayda, iddianın ileri sürülüş biçimi ve içeriğinden, davacıların muris muvazaası hukuksal nedenine dayandıkları anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Sözkonusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706., Borçlar Kanununun 213. maddesi (6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 237. maddesi) ve Tapu Kanununun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Ne var ki, somut olayda, belirtilen ilkeler ve olgular doğrultusunda bir araştırma ve inceleme yapılmış değildir. Hal böyle olunca, iddianın ve savunmanın yukarıda değinilen ilkeler uyarınca araştırılması, varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir. Davacılar E. S., A. S.ve S.S.ı vekilinin temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 04.4.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.