MAHKEMESİ: ANKARA 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 07/12/2011NUMARASI: 2010/39-2011/341Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil, mümkün olmaz ise bedelin tahsili davası sonunda, yerel mahkemece davalı D. M. yönünden tapu iptali ve tescil isteğinin reddine, davalılar m.m.yönünden bedel isteğinin kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı takdirde bedel isteğine ilişkindir. Mahkemece, davalı D.M. yönünden tapu iptali ve tescil isteğinin reddine, davalılar m.m.yönünden bedel isteğinin kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu 531, 441 ve 454 parsellerdeki davacının paylarının 08.10.2009 tarihinde vekil tayin ettiği davalı M. Ş. tarafından davalı D. M.T.a 02.12.2009 tarihinde toplam 11.000.-TL bedelle satış suretiyle temlik edildiği, davacının 03.12.2009 tarihinde vekili görevinden azlettiği anlaşılmaktadır. Davacı, paydaşı olduğu taşınmazların intikal işlemleri için diğer paydaşlarla da görüştüğünü ve bu konuda yardımcı olacağını bildiren davalı yeğeni M.'un yönlendirmesi ile 02.10.2009 tarihinde dava dışı Ali Bağcı ile M.Ö.ü vekil tayin ettiğini, 6 gün sonra yeğeninin verilen vekaletin eksik olduğunu işlemlerin tamamlanamadığını, arkadaşı M.Ş.e yeniden vekalet verilmesi gerektiği şeklinde yönlendirmesi üzerine 08.10.2009 tarihinde M.ya satış yetkilerinin de bulunduğu vekalet verdiğini, sonraki günlerde yeğeninin kendisini sürekli oyaladığını ve en sonda da terslemesi üzerine tapuda yapılan kontrolde bir kısım taşınmazlarının vekil aracılığı ile değişik şahıslara satıldığını öğrendiğini, çekişme konusu 441, 454 ve 531 parsel sayılı taşınmazlardaki payının da el ve işbirliği içinde davalı D.M.ya devredilmiş olduğunu, ortada gerçek bir satış olmadığı gibi, bu yönde iradesinin de bulunmadığını ileri sürerek tapu iptali ve tescil, mümkün olmaz ise bedel istekli eldeki davayı açmıştır. Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve anılan yasanın 390/2. maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. (6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu 506/2. maddesi) Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Türk Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Türk Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince; mahkeme huzurunda vekil M. Ş.in, dekorasyon işi yaptığını, arkadaşı olan davalı M.'un bir vekalet işi var demesi üzerine çekişme konusu vekaletin verildiğini, davacıyı önceden tanımadığını, taşınmazın pazarlığında bulunmadığını, yalnızca tapuya imza atmaya gittiğini, payların kaça satıldığını bilmediğini, davacıya herhangi bir ödeme yapmadığını ikrar ettiği, davalı D.M.'nın da pazarlığı M.ve vekil ile yaptığını beyan ettiği görülmektedir. Yukarıda değinilen ilkeler ve belirtilen bu olgular karşısında, vekilin davalı M.'la el ve işbirliği içinde hareket ederek, davacıyı zararlandırdıkları açıktır. Diğer bir söyleyişle vekalet görevi kötüye kullanılmıştır. Davalı D.M. ise; ilk el konumunda olup, satış konusunda muhatabının kayıt maliki olan davacı veya onun görevlendirdiği vekil olacağını bilmesi gerektiği halde, davalı vekilinin savunması dikkate alındığında, kayıtla ilgisi olmayan ve satış konusunda yetki ve görevi bulunmayan M.ile pazarlık yaparak çekişme konusu payı satın alması, öte yandan, payların temliki sırasında gösterilen değerleri ile gerçek değerleri arasında açık ve aşırı fark bulunduğunun keşfen tespit edilmiş olması hususları birlikte değerlendirildiğinde vekalet görevinin kötüye kullanıldığını bilen veya bilmesi gereken kişi konumunda olup TMK' nin 1024. maddesi aracılığı ile 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı, diğer bir deyişle iyiniyetli sayılmayacağından kazanımının korunamayacağı açıktır. Hal böyle olunca; tapu iptal ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile bedele hükmedilmesi doğru olmadığı gibi, davacının aynı iddialarla, aynı mahkemeye başka taşınmazları hakkında açmış olduğu davaların birleştirilmesinin düşünülmemiş olması da isabetsizdir. Davacı vekilinin temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 04.04.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.