Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4925 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 5100 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ : SİLİVRİ 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 25/09/2014NUMARASI : 2013/82-2014/231Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil,olmazsa bedelin tahsili davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 07.04.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalılardan M...Ş... ve vekili Avukat S.. Y... ile temyiz edilen vekili Avukat K... A... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal- tescil,olmazsa bedelin tahsili isteklerine ilişkindir.Davacı, kayden malik olduğu 1111 parsel sayılı taşınmazın satışı için davalı Kamil'i vekil tayın ettiğini, vekilin vekalet görevini kötüye kullanarak yaklaşık olarak 150.000 TL değerinde olan taşınmazı 7.500 TL'ye diğer davalıya değerinin çok altında bir bedel ile sattığını, bu bedelin de ödenmediğini, diğer davalı Müslim'in de vekil ile el ve işbirliği içerisinde olduğunu ileri sürerek tapu iptal, tescil olmazsa bedelin tahsili isteminde bulunmuştur.Davalılardan Müslim, taşınmazı 70.000 TL'ye satın aldığını ve bedeli davacıya ödediğini ancak davacının istemi üzerine satışın vekalet ile yapıldığını, davalı Kamil ise, davacı ile davalı Müslim'in anlaşarak taşınmazın satışının yapıldığını, paranın davacı tarafından alındığını belirterek reddi savunmuşlardır.Mahkemece, tapu iptal ve tescil isteminin kabulüne karar verilmiştir.Çekişme konusu 1111 parsel sayılı taşınmazdaki davacıya ait 1/4 payının vekil K.. G.. tarafından 7.500 TL'ye davalı M.. Ş..'e 20.03.2013 tarihinde satış suretiyle temlik edildiği kayden sabittir.Bilindiği üezere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde Yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince; mahkemece yukarıda belirlenen ilkeler çerçevesinde inceleme ve araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Öte yandan, davacı tarafından taşınmazın düşük bedelle davalı Müslim'e satıldığı iddia olunmuş ise de, taşınmazın tapu kaydında satış sırasında iki adet haciz ve Ziraat Bankası lehine 18.000 TL ve 16.500 TL olmak üzere iki adet ipotek şerhi olmasına rağmen taşınmazın satış tarihindeki gerçek değerinin belirlenmesi açısından mahkemece bu şerhler ile ilgili bir değerlendirme yapılmamış, davacı tanığı F... T... mahkemece alınan ifadesini 10.07.2014 tarihli dilekçesi ile değiştirdiği halde bu tanık tekrar dinlenerek ifadeleri arasındaki çelişki de giderilmemiş, diğer taraftan davalı Müslim'in son celse alınan beyanında davacı ile aralarında alacak ve verecek ilişkisi olduğu yönündeki savunması üzerinde de durulmamıştır.Hal böyle olunca, yukarıda belirlenen ilkeler ve açıklanan olgular çerçevesinde inceleme ve araştırma yapılması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması isabetsizdir. Davalıların bu yönlere ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollamasıyla ) HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 07.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.