Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4889 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 20236 - Esas Yıl 2013





ESAS NO : 2013/20236 KARAR NO : 2014/4889MAHKEMESİ : BÜYÜKÇEKMECE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 22/11/2012NUMARASI : 2009/1196-2012/850Taraflar arasında görülen elatmanın önlenmesi, yıkım,ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinin kabulüne, ecrimisil isteğinin kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar taraflarca yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi 'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, elatmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil isteklerine ilişkindir. Mahkemece, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinin kabulüne, ecrimisil isteğinin kısmen kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu 2482 ada 5 parsel sayılı arsa vasıflı taşınmazın 30.1.2001 tarihinde yapılan imar uygulaması ile 1/2 payının davacı Cavit, 1/2 payının ise davalı Alaaddin adlarına oluştuğu, imar parselinin geldisi olan 2014 no'lu arsa vasıflı kadastral parselin 3.11.1975 tarihinde tapulama ile dava dışı kişiler adına tespit ve tescil edildikten sonra davacı Cavit'in kadastral parselin 1/2 payını 1.11.1993 tarihinde, davalı Alaaddin'in ise aynı taşınmazın 1/2 payını 22.11.1993 tarihinde satın alma yoluyla edindikleri, taşınmaz üzerinde en son 8.10.2008 tarihinde yapılan ikinci imar uygulaması ile ada-parsel numarası, malikleri ve pay oranları aynı bırakılarak sadece yüzölçümünün düzeltildiği anlaşılmaktadır.Hemen belirtmek gerekir ki, taraflar arasındaki çekişmenin 3194 sayılı Yasanın 18.maddesi hükmü gözetilmek suretiyle çözüme kavuşturulacağı açıktır. Ne var ki, Mahkemece bu hususta bir değerlendirme yapılmış değildir.Bilindiği üzere; yasal ayrıcalıkların dışında ayrılmaz parçanın (mütemmim cüz'ün) mülkiyeti ve buna bağlı olarak tasarruf hakkı üzerinde bulunduğu arza bağlıdır. Bu husus Medeni Kanun'un 684. maddesinde açıkca vurgulanmıştır. Ne varki, yürürlükten kalkmış olan 6785 sayılı Yasanın l605 sayılı Yasa ile değişik 42/c ve halen yürürlükte bulunan 3l94 sayılı İmar Yasasının l8. maddelerinde özel hükümler getirilmek suretiyle ayrılmaz parça (mütemmim cüz) olan yapı ile arz arasındaki hukuki ilişki kesilmiş bazı durumlarda yapı, üzerinde bulunduğu yerin malikinden başkasına bırakılarak imar parsellerinin oluşturulabileceği öngörülmüştür. Böylece yapıların bedelleri ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmediği veya aralarında bu yönde bir anlaşma yapılmadığı yada ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı sürece bu yapıların ömürlerini dolduruncaya kadar eski sahiplerine kullanma imkanı sağlanmıştır. Öte yandan, zeminin maliki olan kişinin taşınmazı bizzat kullanma yetkisi sınırlanmış, ayrılmaz parça (mütemmim cüz) durumunda olan yapı üzerinde tasarruf etme gücü özel yasa ile kısıtlanmıştır. 2981 sayılı Yasanın 3290 sayılı Yasa ile değişik l0/c maddesi de aynı doğrultuda hüküm getirmiştir. Gerçekten, bir kimse kendisine veya yasanın himaye ettiği bir hakka dayanarak üçüncü bir şahsa ait bir taşınmaz üzerine ayrılmaz parça (mütemmim cüz) niteliğinde yapı inşaa etmiş imar uygulaması sonucu bu yer davacıya ait imar parseli içerisinde kalmış ise, kendi arzu ve iradesi dışında idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılamaz. İşte bu nedenle yukarıda değinildiği gibi yasa koyucu imar parseli malikine karşı yapı sahibini koruma zorunluluğunu duymuştur. Somut olaya gelince; gerek davalının savunması, gerekse bilirkişi raporuna göre davalının imar uygulamasından önce davacı ile müşterek malik olduğu 2014 sayılı kadastral parsel üzerine mülkiyet hakkına dayanarak dava konusu 4 katlı binayı ve buna bitişik tek katlı yığma yapıyı inşaa ettiği, daha sonra binanın bulunduğu yerin imar uygulaması ile davacı ve davalıya kadastral parseldeki hisseleri oranında özgülendiği, imar mevzuatına göre taşınmazın kalan kısmında yeni bir bina yapılmasının mümkün olmadığı görülmektedir.Bu belirlemelere göre, 3194 sayılı Yasanın 18.maddesi gereğince davalının iradesi dışında idari işleme dayalı olarak tecavüzlü durumun oluştuğu gözetilerek yapının kaim bedelinin davalıya ödenmesi suretiyle elatmanın önlenmesi ve yıkıma karar verilmesi gerektiğinde kuşku yoktur. Öte yandan, tecavüz imarla oluştuğu için bina bedeli ödeninceye kadar davalının binada oturma hakkı bulunduğuna göre ecrimisil isteğinin reddi gerekeceği de tartışmasızdır.Ayrıca, tecavüzlü durum idari işlemden kaynaklandığına ve davalının kusurundan sözedilemeyeceğine göre yargılama giderlerinden ve 4.9.1957 tarih, 4/16 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca yargılama giderlerinden sayılan avukatlık ücretinden de davalının sorumlu tutulmasına olanak bulunmamaktadır. Hal böyle olunca; tecavüzlü durumun imar uygulaması sonucunda oluştuğu gözetilerek, yapının kaim değerinin keşfen saptanması, davacıya depo ettirilmesi, ondan sonra elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinin kabulüne, ecrimisil isteğinin reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.Kabule göre de; 4.3.1953 tarih 10/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca elatmanın önlenmesi, ecrimisil, yıkım davalarında dava değerinin elatılan yerin bedeli yıkılması istenen yapı- yapıların bedeli ve istenen ecrimisil bedelinin toplamından ibaret olduğu gözardı edilerek harç ve vekalet ücretinin elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davaları için ayrı ayrı belirlenmesi, davacının ecrimisile dava tarihi itibariyle faiz işletilmesi talebi olduğu halde istek aşılarak dönemsel faize hükmedilmesi ve davada vekille temsil edilmeyen davalı yararına vekalet ücreti takdir edilmesi de doğru değildir. Tarafların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 5.3.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.