Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 4850 - Karar Yıl 2009 / Esas No : 1290 - Esas Yıl 2009
MAHKEMESİ : ANTALYA 8. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 10/11/2008NUMARASI : 2006/215-2008/360Taraflar arasında görülen davada;Davacı Hazine, davalı adına kayıtlı 2152 sayılı parselin kayıt miktar fazlasının bataklık olduğunu ileri sürerek tapusunun iptaliyle Hazine adına tescilini istemiştir.Davalı, 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini de belirtip davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, taşınmazın kadastro tespitindeki dayanak kaydının miktar fazlasının sazlık-bataklık vasfı taşıdığının keşfen saptandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalı tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 28.4.2009 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edilen Hazine vekili Avukat U. S. geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz eden vekili avukatlar gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, bu sırada temyiz eden vekili avukat E. Z.'nun geldiği görüldü, mazereti kabul edilip, dinlendi,iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, 2152 sayılı parselin kayıt miktar fazlasının Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu iddiasına dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişmeli taşınmazın ifrazen geldiği 795 sayılı ana kadastral parselin kadastro tespitinin 1957 tarihinde yapıldığı ve 21.3.1958 tarihinde kesinleştiği, davanın ise 8.5.2006 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, 14 Mart 2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa’nın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Yasası’nın 12. maddesinin üçüncü fıkrasına “Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” cümlesi ve aynı Yasa’nın 3. maddesi ile de 3402 Sayılı Yasa’ya “Bu Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindeki geçici 10. madde eklenmiştir.Somut olayda, her ne kadar taşınmazın çekişmeli kısmının kamu malı niteliği taşıyan Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden bulunduğu ve özel mülkiyete konu olamayacağı (Anayasanın 43, 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 16/C maddesi gereğince) keşfen saptanmış ise de, kadastro tespitinin kesinleşmesinden itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği açıktır. Hak düşürücü süre kamu düzeni ile ilgili olup mahkemece davanın her aşamasında res'en gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır. Hal böyle olunca, 5841 Sayılı Yasa ile getirilen yukarıdaki düzenlemeler gözetilmek suretiyle bir karar verilebilmesi için hüküm bozulmalıdır.Davalının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 19.12.2008 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 625.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,28.4.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.