MAHKEMESİ : ESKİŞEHİR 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 24/09/2013NUMARASI : 2012/37-2013/463Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hâkimi ....'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir. Davacılar, mirasbırakan dedeleri H.. S...'ın kayden maliki olduğu çekişme konusu 7 parsel sayılı taşınmazını davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapunun iptali ile payları oranında tescile, olmadığı takdirde tenkise karar verilmesini istemişlerdir.Davalı, taşınmazın bedeli karşılığında satın alındığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece; temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Mirasbırakan H... S...r'ın, 7 parsel sayılı taşınmazını 20.12.1991 tarihli satış aktiyle davalıya temlik ettiği, mirasbırakanın 21.12.1991 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak 15.12.1984 tarihinde ölen kızı Hayriye'nin çocukları olan davacı Aziz ve dava dışı Koray ile davacı Güler ve davalı Soner'in 27.10.2011 tarihinde ölen babaları Hasan'ın kaldığı kayden sabittir.Davacı tanıklarından İlker; mirasbırakan rahatsızlanınca davalının kendi evine götürdüğünü, mirasbırakanın dava konusu taşınmazı oğlu olan ve aynı zamanda davalının babası Hasan'a vereceğini Hasan'ın da davalı Soner'e vermesini bildirdiğini, taşınmazda mirasbırakanın eşi olan Fatma'nın oturmaya devam ettiğini, temlikten 11 sene sonra Fatma'nın ölümü üzerine durumu anladıklarını beyan ettiği, diğer davacı tanığı Özkan'ın ise; temlikten sonra davaya konu evde oturmaya devam ettiklerini, taşınmazın müteahhide verilmesi üzerine taşınmazı boşalttıklarını bildirmişlerdir.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanununun 706, Türk Borçlar Kanununun 237 ve Tapu Kanununun 26.maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Türk Medeni Kanununun 6. maddesinde düzenlendiği üzere "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür."Yine 6100 sayılı HMK'nın 190/1 maddesi gereğince "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir." Somut olaya yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca bakıldığında; mirasbırakanın mirasçılardan hiçbirisiyle probleminin olmadığı, dolayısıyla temliki mal kaçırmak amacıyla yaptığı iddiasının kanıtlanamadığı anlaşılmaktadır.Hâl böyle olunca, davacıların temlikin muvazaalı olduğu iddiasını ispatlayamadıkları gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.Davalı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 06.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.