Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4846 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 16714 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... 'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, hata hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Davacı, 54 parsel sayılı taşınmazın satışı konusunda dava dışı paydaşları ile anlaştığını, bu kişilerin bir başka taşınmazını da davalıya satmak için pazarlık yaptıklarını, tapudaki işlem sırasında hata sonucu satın alacağı 54 sayılı parselin davalı adına, davalının alacağı parselin de kendisi adına tescil edildiğini, akit tarihinden beri 54 nolu parseli ekip biçtiğini ileri sürüp tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiştir. Davalı, davacının böyle bir dava açma hak ve yetkisinin bulunmadığını, önceki maliklere karşı hukuki yollara başvurması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, aslında davacıya satış hususunda anlaşıldığı halde 54 nolu parselin sehven davalı adına tescil edildiği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; 32 600 m² yüzölçümlü tarla vasıflı 54 parsel sayılı taşınmaz ... mirasçıları adına kayıtlı iken 21.12.2005 tarihinde mirasçılardan ...'ın toplam 3/4 payını davalıya satış yoluyla temlik ettikleri, kalan 1/4 payın ise diğer paydaşlar tarafından 28.08.2008 tarihinde yine davalıya devredildiği aynı köydeki 2890 m2'lik tarla vasıflı 932 parsel sayılı taşınmazın ise 21.12.2005 tarihinde aynı kişiler tarafından davacıya satış suretiyle temlik edildiği, davacı ve davalıya yapılan temliklerin aynı tarihte ve peş peşe yevmiyelerle yapıldığı, her iki taşınmazın da önceki maliklerinin aynı kişiler oldukları anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda (TBK) tıpkı 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) gibi esaslı hatanın (yanılmanın) tanımı yapılmamış, 31 ve 32. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın (yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi TBK'nin 35. (BK'nin 25.) ve TMK'nin 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, TBK'nin 35. (BK'nin 26.) maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir. Öte yandan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığı her türlü delille ispat edilebilir. Somut olaya gelince; davacı ancak hatalı işlemin tarafı olan akitlerine karşı dava açarak taşınmazı satana iade edip verdiği parayı ve uğradığı zararı geri isteyebilir. Bir başka deyişle, davacı kendi akidinden verdiğini geri isteyebilir. Aynı kişilerden taşınmaz satın alan 3. Kişi konumundaki davalıya karşı iptal-tescil davası açmasının yasal dayanağı yoktur. Zira davacı ile davalı hiç bir hukuki ilişkide taraf olmamışlardır.Hâl böyle olunca, davalı aleyhine açılan tapu iptal ve tescil davasının reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.Davalı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.