MAHKEMESİ : LÜLEBURGAZ 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 14/11/2013NUMARASI : 2011/469-2013/562Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hâkimi ....'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir. Davacı, mirasbırakan annesi H...Ç...nin kayden maliki olduğu 554, 1083, 210 ve 1727 parsel sayılı taşınmazlarını damadı O... Ö...'i ara malik olarak kullanmak suretiyle davalıya temlik ettiğini, temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu iptali ile payı oranında tescile, olmadığı takdirde tenkise karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında ölümü üzerine mirasçıları davaya devam etmişlerdir.Davalı, satışların tamamından davacının ve diğer mirasçıların haberdar olduklarını, muvazaa iddiasının doğru olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece; temliklerin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun 706, Türk Borçlar Kanunu'nun 237 ve Tapu Kanunu'nun 26.maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olaya gelince; mirasbırakan H... Ç...'nin kayden maliki olduğu 1083 ve 554 parsel sayılı taşınmazlarını 25.04.1998 tarihli, 210 parsel sayılı taşınmazını 21.07.1989 tarihli, 1727 parsel sayılı taşınmazını ise 29.06.1990 tarihli satış akitleriyle dava dışı damadı O...Ö...'e temlik ettiği, Orhan'ın da 1083 ve 554 parsel sayılı taşınmazları 28.07.1998 tarihli, 210 parsel sayılı taşınmazı 18.06.1990 tarihli, 1727 parsel sayılı taşınmazı ise 11.05.2004 tarihli satış akitleriyle davalıya temlik ettiği, mirasbırakan Habibe'nin 31.05.2001 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak çocukları davacı Nevrim, davalı Osman ile dava dışı Ayşe, Enver, Nebahat ve Ülbiye'nin kaldığı kayden sabittir.Mirasbırakanın çekişme konusu taşınmazları dava dışı Orhan'a satışından sonra taşınmazların Orhan tarafından kullanıldığı, bu davanın kabul edilmesi halinde hak sahibi olacak olan Ayşe, Enver ve Nebahat'ın dosyaya sundukları beyanlardan mirasbırakanın taşınmazların parasını alarak Orhan'a satış yaptığı ve elde ettiği parayı paylaştırdığı, yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca olaya bakıldığında mirasbırakanın çocuklarıyla bir ihtilafının ya da küslüğünün olmadığı, dolayısıyla diğer mirasçılardan mal kaçırmayı gerektirir bir olgunun kanıtlanamadığı anlaşılmaktadır.Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.Davalı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 06.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.