MAHKEMESİ : GİRESUN 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 11/07/2012NUMARASI : 2012/17-2012/244Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi ve yıkım davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi .. raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, mülkiyet hakkına dayalı elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir.Davacı, kayden maliki olduğu 12 parsel sayılı taşınmaz üzerine Türkiye Diyanet Vakfı İnşaat Dairesinin gönderdiği projeye göre hayrına cami yaptırdığını, ancak sonradan davalı tarafça cami içerisinde projeye aykırı bir kısım imalatlar yapıldığını ileri sürerek, haksız müdahalenin önlenmesiyle, projeye aykırı imalatların yıkımına karar verilmesini istemiş, mahkemece; dava konusu taşınmaz üzerindeki caminin 28.10.1998 tarihinde ibadete açıldığı,dolayısıyla 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanunun 35. maddesi uyarınca caminin idaresinin Diyanet İşleri Başkanlığına geçtiği, bu nedenle davacının aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafça temyiz edilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden,davaya konu caminin üzerinde bulunduğu 12 parsel sayılı taşınmazın tapuda davacı adına kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır. Uyuşmazlık ise, 633 sayılı Kanunun 35. maddesine göre idaresi Diyanet İşleri Başkanlığına ait olan caminin üzerinde bulunduğu taşınmazın tapuyla maliki olan davacının, elatmanın önlenmesi ve yıkım istekli davanın tarafı olup olamayacağı noktasında toplanmaktadır.Bilindiği üzere, “mülkiyet hakkı”, Anayasanın 35.maddesi ile güvenceye bağlanmış mutlak bir anayasal hak olup, malik sıfatını taşıyan kişiler güvenceden yararlanır ve onu dermeyan edebilirler. Bu teminat, hukuk devletinin bir gereğidir. Yine Anayasanın 90/5. maddesi uyarınca iç hukukun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme'ye) Ek 1 nolu Protokolü’n 1.maddesinde; “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve Uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. ” denilmek suretiyle mülkiyet hakkı, garanti altına alınmıştır.Ayrıca, mülkiyet hakkı Türk Medeni Kanununun 683 ila 778.maddeleri arasında düzenlenmiş, ancak açık bir tanımı yapılmamıştır. Mülkiyetin unsurları ise T.M.K.'nun 683.maddesinde açıklanmış ve aynen: “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir.”denilmiştir.Bu madde hükmü dikkate alındığında; mülkiyetin sağladığı aktif yetkiler, sahibine “o şeyde hukuk düzeninin sınırları içinde dilediği gibi tasarruf etme hakkı”nı sağlamaktadır. Bu tasarruf, malın fiilen kullanılması, semerelerin toplanması, malda değişiklik yapılması, malın tahrip ve tağyir edilmesi gibi fiili tasarrufları içine aldığı kadar, malı başkasına devretme, üzerinde hak tesis etme gibi hukuki tasarrufları da içine alır. Mülkiyeti koruyucu yetkiler ise, malike, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açma ve her türlü haksız elatmanın önlenmesini dava edebilme hakkını vermektedir.Yine, TMK.nun 684.maddesinde, mülkiyet hakkının kapsamı belirlenmiş ve “Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçasına da malik olur.” denilmiştir.Taşınmaz mülkiyetinin içeriğinin düzenlendiği maddede, arazi üzerindeki mülkiyetin, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsayacağı, bu mülkiyetin kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere yapıların, bitkilerin ve kaynakların da gireceği belirtilmiştir ( T.M.K. m.718).Bu durumda, taşınmaz üzerindeki cami ve minaresinin bütünleyici parça (mütemmim cüz) olduğunda ve malikinin her türlü haksız elatmanın önlenmesini dava edebileceğinde kuşku yoktur. Ayrıca, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 03.02.2010 tarih ve 2010/4-4 E ve 2010/56 K sayılı kararında, 633 sayılı Kanunun 35.maddesinin sadece cami ve mescitlerle ilgili oluşturulmuş bir yönetim varsa bunun üç ay içinde Diyanet İşleri Başkanlığı'na devredilmesine ilişkin olduğu ve kişilerin üzerinde cami inşa ettikleri taşınmazların mülkiyetinin devri veya niteliğinin değiştirilmesi ile ilgili bulunmadığı belirtilmiştir. Aynı kararda Diyanet İşleri Başkanlığı Görev ve Çalışma Yönergesi uyarınca, yönetim ve sorumluluğun kapsamının; namaz öncesi ve sonrası Kur'an okunması; turistlerin cami ziyaretlerinde cami adabına uygun kıyafetle girmelerinin sağlanması; camilerde film çekme, hat ve tezhip gibi sanat eserleri ile tarihi tabloları görüntüleme, araştırma ve inceleme konularında alınan izin üzerine yardımcı olunması; minarelerden fotoğraf çekmek isteyen kişilerin cami görevlilerinin nezaretinde resim çekmelerinin sağlanması; yeni inşa edilecek camilerin kıble istikametlerinin belirlenmesi; gereksiz aydınlatma ve ısıtmadan kaçınılması ve tasarrufa dikkat edilmesi; imam-hatip ve müezzinler arasında nöbet usulünün düzenlenmesi; camilerin bahçelerini ve bahçe duvarlarını kirleten ve kötü görünüm arzeden hususların giderilmesi; cemaati rahatsız eden her türlü seyyar satıcı, dilenci ve ayakkabı boyacılarının cami önlerinden uzaklaştırılmaları konusunda gerekli tedbirlerin alınması; cami temizliği; camilerde hırsızlık olaylarının önlenebilmesi amacıyla camilerin içine ve dışına güvenlik kameralarının yerleştirilmesi; camilerdeki seslendirme cihazlarının kullanımı ve periyodik bakımlarının sağlanması; camilerde yangın olaylarına karşı yangın söndürme tüplerinin konulması ve benzeri konularda alınacak tedbirlerden ibaret olduğu ve bu yönetim işlerinin, mülkiyet hakkı kapsamında bulunan “taşınmaz üzerinde tasarruf yetkisinin kullanılması” anlamına gelmediği, malikin “tasarruf yetkisini” daraltacak mahiyet de taşımadığı belirtilmiştir. Hal böyle olunca, mülkiyet hakkı sahibi davacının maliki olduğu taşımaza yönelik el atmalara karşı dava açabileceği, taşınmaz üzerindeki cami de mütemmim cüz olmakla bu hakka dahil olduğu, mali ve idari açıdan cami yönetiminin Diyanet İşleri Başkanlığına verilmiş olmasının davacının mülkiyet hakkına dayalı haklarını ortadan kaldırmayacağı gibi dava hakkını da etkilemeyeceği dikkate alınarak, mahkemece yukarıda belirtilen ilkelerden gözetilerek ve taraf delilleri değerlendirilerek dava esası hakkında karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere aktif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir. Davacı tarafın temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı HMK' nun geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.01.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.